Biz burada “Amerika þöyle böyle” diye yazýlar yazýyoruz ama bazý arkadaþlar (hatta bazý CHP’liler) durumdan çok da þikâyetçi deðil...
Ýstiyorlar...
Bir Amerikan mandasýný istiyor ve özlüyorlar... (FETÖ ve PKK da öyle... Açýkça Amerikan mandasý istiyorlar...)
CHP’nin Ýstanbul Büyükþehir Belediye Baþkan adayý, kendisine PKK, FETÖ ve “yabancý basýn” sorulduðunda (“bunlara bir mesajýnýz olur mu?” diye sorulmuþtu) þöyle cevap verdi: “Ne olabilir ki? Gelin Türkiye’yi beraber yönetelim...”
CHP adayý Türkiye’yi yönetme teklifini kime yaptý?
PKK, FETÖ ve yabancý basýna mý?
Bu kadar da “açýk sözlü” olabileceðini zannetmem... Dili sürçmüþtür, eksik ifade etmiþtir, mesajýný doðru aktaramamýþtýr... Ve istemeden bazý spekülasyonlara yol açmýþtýr.
Fakat yine de CHP adayýnýn “PKK, FETÖ ve yabancý basýn”a ne mesajý olduðunu (bunlar hakkýnda ne düþündüðünü) bilmek istiyoruz. Ama bilemiyoruz... Çünkü CHP adayý hoþlanmadýðý sorulara cevap vermiyor. Lafý dolandýrýyor. Lafý dolandýrýnca da insanýn içinde bir kuþku beliriyor...
Daðýttýðýmýn farkýndayým...
Bazý CHP’lilerin Amerikan mandasýný istediklerini ve özlediklerini yazmýþtým...
Ýstiyorlar, çünkü bunun temelini kendileri attýlar.
Ýlk ABD-Türkiye yakýnlaþmasý (ya da ittifaký), bazý devrimci aydýnlarýmýzýn zannettiði ve ileri sürdüðü gibi, 1950’den sonra, sað iktidarlar döneminde baþlamadý.
1947’de baþladý.
Yani, bugün “taviz” diye nitelendirilen ayrýcalýklar, bizzat Cumhurbaþkaný Ýsmet Ýnönü tarafýndan Amerika’ya saðlandý.
Amerika 1947’de içimize girdi. Ajanlarý ve askerî varlýðý, ilk kez bu dönemde “serbest çalýþma” imkâný buldu.
NATO’ya üye kabul ediliþimizde, bu “taviz”lerin de etkisi vardýr.
Baþvuru, CHP döneminde yapýldý.
Konu, uzunca bir süre “sürüncemede” býrakýldý.
Kore savaþýnda gösterdiðimiz yararlýlýk üzerine, üyelik kapýsý lütfen açýldý.
Yani, NATO üyeliðimizi, tek baþýna, Kore’de (Amerika’nýn yanýnda) savaþmamýz saðlamamýþtýr.
Yýllar sonra Amerika tarafýndan “stratejik ortaklýkla” taltif edildik ama iliþkilerimiz hep “tek yanlý” sürdü... Öncelik, Amerika’nýn çýkarlarý ve istekleriydi.
Bu çýkarlara zarar verdiði düþünülen siyasi kadrolar, yine Amerika eliyle tasfiye edildi. (Bkz. 27 Mayýs’tan baþlayarak, bütün darbeler.)
Devrimci aydýnlarýmýz, 27 Mayýs darbesini “ilerici” bir hareket olarak görürler.
Alakasý yoktur.
27 Mayýs, “gerici” bir darbedir.
Türkiye’yi geriye götürmüþtür.
Radyoda okunan darbe bildirisinde, özenle altý çizilen ilk cümle þudur: “NATO’ya ve CENTO’ya baðlýyýz...”
Baþbakan Adnan Menderes, NATO ittifakýna (özellikle Amerikan çýkarlarýna) zarar vermekle suçlanýyordu.
Çünkü Batý ittifakýnýn “resmî düþman” bellediði Sovyetler Birliði’yle yakýnlaþmýþ, bununla da kalmamýþ, birtakým kredi anlaþmalarý imzalamýþtý.
Türkiye, “en Amerikancý” bilinen Menderes eliyle (devrimci aydýnlarýmýzýn kalýp yakýþtýrmalarýndan biridir bu), hem sanayileþmeye çalýþýyor, hem de Batý ittifakýnýn resmî düþmaný olan Sovyetler Birliði’yle yakýnlaþýyordu.
Dahasý... Sanayileþmekten söz ediyordu... “Tarým ülkesi” kalmaya rýza göstermiyordu.
Menderes bir süre sonra, “NATO’ya ve CENTO’ya baðlýlýklarýný” bildiren bir cunta tarafýndan devrildi. (Darbeci askerlerden Sami Küçük hatýratýnda þöyle diyordu: “1950’lerin ortasýnda NATO görevimi bitirip Türkiye’ye döndüm. Ve hemen darbe hazýrlýklarýna baþladýk.”)
23 Haziran seçimi bu nedenle çok önemlidir.
Amerikan mandasý isteyenlerin adayý mý, yoksa “Türkiye Cumhuriyeti devleti Ankara’dan yönetilir” diyenlerin adayý mý kazanacak?