Bu bir parti meselesi değil milletin temel meselesidir

Akiller Heyeti Ege Grubu Üyeleri En çok sorulan soruları cevapladı

Ege Grubu Başkanı Tarhan Erdem: Türkiye Cumhuriyeti her ulusun tarihinde ender rastlanan bir durumla karşı karşıya gelmiştir ve büyük bir cesaret göstererek bu meseleyi çözmek için girişimde bulunmuştur.

Akiller Heyeti Ege Grubu olarak yedi haftadır yaptığımız tüm görüşmelerde hep aynı soruları işittik. Endişe içeren ama bilmek, inanmak isteyen sorulardı bunlar. Saatler boyu dinledik, notlar aldık, konuştuk. Heyetin gazeteci bir üyesi olarak, bu zaman zarfında sorular gibi cevapların da kaydını tuttum ve sizin de zihninizi kurcalıyorsa diye cevapları derledim. Evsahibi sayıldığım için kendi cevaplarımı saklı tutuyor, sözü heyet üyesi büyüklerime arkadaşlarıma bırakıyorum. Cevapları tetikleyen sorular şunlar: Akiller Heyeti ikna heyeti mi? Yürüyen süreç AK Parti projesi mi? PKK neden şimdi çekiliyor? Türk milleti anayasadan çıkacak, şehitlerin kanı yerde mi kalacak? Öcalan serbest mi olacak? Ya PKK geri gelirlerse? Bölünecek miyiz, üniter devletin sonunu mu geldi?

Tarhan Erdem / Akiller Ege Grubu Başkanı / KONDA / CHP Eski Genel Sekreteri: Bu süreç, bir parti meselesi değildir, milletin temel bir meselesidir. Demokrasi meselesidir. Çözüme sahip çıkılması yalnız bir partinin malı değildir. Türkiye’de 1924’ten 1980’lere dek nüfusumuzun yüzde 15’i mertebesinde olan bir büyük halkı yok saydık. ‘Dilini kullanamaz idareye karışamaz’ dedik. Bunun sonunda Türkiye, önemli problemler yaşadı bugünlere geldi. Demokratikleşme, halkla barışma, helalleşme meselesini ilk kez Türkiye yaşamıyor, dünyada örnekleri var. İngiltere 10 yıl, İspanya 7 yıl uğraştı. Biz daha yeni başladık. Eğer başarılabilirse Türklerle Kürtler iki eşit halk olarak birlikte yaşamaya karar verebilirlerse şartlar belli olacaktır. Türkiye’nin demokratikleşme ve özgürleşme meselesi Türkiye’nin serbest yönetime geçme meselesi çok büyük proje. Maalesef siyasi parti beklentileri ve hedefleri ile birleştirilip karıştırılıp karşı çıkılıyor ve maalesef başka türlü tanıtıma tabi tutuluyor. Bu bizim şahsi meselemiz değil. Çözüm süreci bir insan hakları ve demokratikleşme sürecidir. Türkiye, kendi idaresini yeniden reforme edip mahalli idare kurmak zorundadır. Bu federalizm değil, halkın idaresidir. Türkiye Cumhuriyeti, her ulusun tarihinde ender rastlanan bir durumla karşı karşıya gelmiştir ve büyük cesaretle bu meseleyi çözmek için girişimde bulunmuştur.

Yeni Türkiye, şehitlerimizin manevi hatırasıyla kurulacak

Avni Özgürel / Ege Grubu Başkan vekili / Radikal gazetesi yazarı: Bu sürecin herhangi bir yerinde Öcalan’ın serbest kalması söz konusu değil. Şu an odası 12 metrekare, belki bu 20 metrekare olabilir. Öcalan açısından en güvenli yer İmralı. Çıksa bunca şehidin olduğu bir coğrafyada bir şehit yakını gelir bulur. Diyarbakır’a da gitse çare değil. Dağa çıkıp ölmüş 26 bin Kürt genci var, faili meçhul, örgüt içi infaz var. Mutlaka bir hesap soran olacaktır. O yüzden Öcalan’ın serbest kalması diye bir şey olamaz. Ayrıca terörün bitmesi için Türkiye Rahmetli Özal’dan beri uğraşıyor. Elini kim uzattıysa eli yandı. Yakın zamana kadar sürdü bu. Habur ve Oslo sendromunu yaşadık. MİT Müsteşarı’nın tutuklanması gündeme geldi. Uludere saldırısı oldu. Tüm bu olumsuzluklara rağmen çözüm isteği çabası sürmüş ki bugün bu noktadayız ancak hiç kolay bir süreç değil. Asıl terör devam ederse Türkiye bölünmeye doğru gidecektir. Peki unutacak mıyız? Hayır! Biz şehitlerimizi defnederken ‘kanınız yerde kalmayacak’ diye defnettik. Bu vatan, bu millet bölünmüş olsaydı o zaman o kan yerde kalmış olurdu. Çünkü onlar bu vatan bölünmesin diye verdiler canlarını. Bu ülkenin birliğini, vatanın bütünlüğünü muhafaza eden her büyük proje, her yapı esasında şehitlerimize borcumuzdur. Eğer Türkiye gerçek bir demokrasi üzerinde inşa edilecekse bu aynı zamanda şehitlerimizin manevi hatırasının üzerinde yükselecek demektir.

Ülkemiz için iyi niyetle, umutla ve gönüllü yola çıktık

Arzuhan Doğan Yalçındağ / Ege Grubu Sekreteri / Doğan TV Holding Yön. Kur. Başk. / TÜSİAD eski başkanı: Biz bir ikna heyeti değiliz, esasen insanları dinliyoruz ama fikrimizi de söylüyoruz. Kanın durması için, kavganın bitmesi, huzur ortamının tesisi için Türkiye’nin yakaladığı bu tarihi fırsatın hayata geçmesi için elimizi bu taşın altına koyduk. Umutla, iyi niyetle, gönüllü olarak bu yola çıktık. Süreç başarılı olursa 30 yıldır akan kan duracak, milli birlik beraberliğimiz güçlenecek, kardeşlik duygularımız yenilenecek. Ortak aklın sonuç getireceği bir süreç bu. Bu kadar hayati meselelerin yanında başka meselelerimizle ilgili olarak da bu forumları yapabilirsek bütün meselelerimizi çözeriz. Bir anne, ülkesini seven bir vatandaş ve bir iş kadını olarak da Türkiye’nin bu sorunu geride bırakması gerektiğine çok inanıyorum. O zaman bölge insanı da geleceğe daha umutlu bakacak. Güneydoğu’da güvenlik zaafı ortadan kalkıp yatırımlar gittikçe, insanlar iş-aş sahibi oldukça, yapılan kültürel açılımların da sonucu olarak ileriye özgüvenle bakan, ayrımcılığa uğradığını hissetmeyen bir nesil büyüyecek. Geçmişi bilelim ama artık eskileri geride bırakalım. Üstesinden gelmemiz gereken duygu bu bence. Bu süreçte tabi ki de vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğüne halel gelmeyecek. Bu mümkün değil. Herkes aynı iyi niyetle gayretle çalışıyor. Biraz kendimize, Türkiye’ye güvenelim.

Türk Milleti kavramı yeni Anayasada da olacaktır

Prof. Dr. Fuat Keyman / Sabancı Ün. Öğr. Üyesi ve İstanbul Politikalar Merkezi Direktörü: Türkiye güçleniyor. Ben Türkiye’nin bu süreçten güçlenerek çıkacağına inanıyorum. Ege’de şehit ailelerine gittiğimizde Türk halkının makulünü görüyor, çok takdir ediyorum. En fazla acıyı onlar çekmelerine rağmen ‘Bu süreç daha önce başlasaydı oğlum yaşardı’ diyorlar. Bunu Güneydoğu’daki anneler de söylüyor. Bakın dört aydır şehit gelmiyor. Bu çok önemli devam etmeli. İkinci olarak demokratik düzenlemeler olacak ama burada bir diyet yok. Kazan kaybet mantığından, kazan kazan dönemine giriyoruz. Yeni anayasanın girişinde insan haklarına saygı, demokratikleşme ve eşit vatandaşlık olacak. Yeni Anayasa’da Türk Milleti kavramının olacağını da düşünüyorum. Bu süreç başarıya ulaşır silahlar susarsa, birlikteliğimiz çok daha güçlenir, kimliklerimiz geriye gider ve yumuşar. Sürece kategorik olarak hayır demek, akil insan toplantılarını Türk bayrağı kullanarak protesto etmek bence çok doğru değil. Bu süreç kanın durması için elini taşın altına koymayı gerektiren bir süreç ve siz kategorik olarak karşı çıkarken süreç başarılı olursa kendinizi silahların susmasının başarıldığı sürecin karşısında bulursunuz. Bir takım marjinal örgütleri anlayabilirsiniz. Ama CHP gibi kitle partisi ya da diğer siyasi partilerin kategorik karşı çıkmaları siyasi olarak anlaşılabilecek bir durum değildir.

Şehit yakınları hassas ama intikam hissiyle konuşmuyor

Fehmi Koru / Star gazetesi yazarı: Şehit aileleri ve gazilerle yaptığımız görüşmeler sonrasında heyet üyesi olmakla çok doğru bir karar verdiğimi bir kez daha anladım. Onlarda çözüm sürecine dair ‘biz kaybettik’ gibi bir görüntü yok, acılarına rağmen intikam duyguları içerisinde değiller. Hiçbirinin kaybettiklerini, çocuklarını, eşlerini, kardeşlerini, kollarını bacaklarını iade edemeyiz. Onların belki de bütün bekledikleri toplumun kendilerine anlayışla yaklaşması, kıymet vermesi ve onlara bu kayıpları yaşatanların sanki muzaffer olmuşlar gibi bir görüntü vermemelerinin sağlanması, bu hissin yaygınlaşmaması. Dört aydır şehit haberi almadık. Bir kişi bile hayatını kaybetmediyse, heyetimizin de bunda katkısı varsa inanıyorum ki çok önemli bir iş yapmışız. Eğer terör ortadan kalkar süreç başarıya ulaşır, bahaneler buharlaşırsa inanıyorum ki yeni Türkiye daha demokratik, insan haklarına daha saygılı ve daha eşitlikçi bir ülke olursa bu hepimizi mutlu edecektir. Türkiye’de bugüne dek ‘Niye daha fazla demokratikleşmeyelim’ sorusunun cevabı ‘Terör varken nasıl daha fazla demokratikleşelim’ olmuş. Terör demokrasi önünde en önemli engel. Süreçte yer almamın en önemli sebeplerinden biri bu. Gerçekten terörün ortadan kalkar ve barış ortamı doğarsa, bugüne kadar ertelenmiş olan demokrasi, insan hakları konusundaki eksiklerimizi de tamamlama fırsatı doğacak.

Hacer-ül Esved’i kaldırır gibi bu taşı beraber kaldıralım

Hasan Karakaya / Yeni Akit Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni: Salihli’de kapı komşumuz Kürt Fatma idi. Rahmetli annem tarlaya giderken beni ve kardeşlerimi ona emanet ederdi. Annemin adı da Fatma idi ve mahallede herkes ikisini kardeşten öte olduğunu bilirdi. 40 bin insanının hayatına mal olan bu meselede kardeşliğimize de kast ettiler aslında. İnşallah sürecin sonunda Türk Fatmalarla Kürt Fatmalar yine komşu olur, kardeş olur, çocuklarını emanet eder. Dinimiz de bunu emreder. Malum Kabe’nin yapımında Hacerül Esved’i yerine yerleştirirken Mekke kabileleri arasında tartışma çıkar. Hacerül Esved’i oraya yerleştirmek büyük şereftir ve her kabile o şerefe kendisi erişmek ister. Tartışma uzar, iş büyür. Sonunda Peygamber Efendimiz (SAV)’ı hakem tayin ederler. Efendimiz büyük bir örtü getirtir ve Hacer-ül Esved’i üzerine yerleştirir, sonra da her kabileden bir genç örtünün bir ucundan tutsun der. Bizim de büyük bir sorunumuz var. Taşın altına herkes elini uzatmalı.

Yerel yönetimler Gazi’nin yaptığı ilk anayasada da güçlüydü

Prof. Dr. Baskın Oran / Uluslararası İlişkiler / Azınlık hakları ve milliyetçilik: Türkiye “üniter devlet” türünden kavramları duymaya başlayalı daha birkaç ay oldu. Bu yüzden, bilmeden kullanıyor. Üniter devlet, sanıldığının aksine, merkezden yönetilen devlet demek değil. Yetkilerin merkezden dağıtıldığı (ve, gerekirse, geri alındığı) devlet demek. Mesela, galat olarak “İngiltere” dediğimiz “Büyük Britanya ve K. İrlanda Birleşik Krallığı”nda merkez Londra, K. İrlanda’ya tam 3 kez özerklik verdi, 3 kere de geri aldı. Şu andaki dördüncüsü. Aslında, bütün bu siyaset bilimi lafları yerine, Fransa Devlet Başkanı Mitterrand’ın 1981 yılında söylediği tek bir paragrafı nakletmek çok daha pratik:  “Fransa’nın kurulabilmesi için, geçmişte güçlü ve merkeziyetçi bir iktidara gereksinme duyulmuştur. Bugün ise, dağılmaması için, yasal iktidarın ağırlıklı olarak yerel yönetimlere bırakılması zorunlu duruma gelmiştir”. Bunun üzerinedir ki, Fransa Anayasası’nın 1. maddesindeki “Fransa; bölünmez, laik, demokratik ve sosyal bir cumhuriyettir”den sonra şu eklendi: “Yönetimi, ademi merkeziyetçidir”. Bu paragraftaki “Fransa” kelimesi yerine “Türkiye” kelimesini koyun, bütün olay bundan ibaret. 1920 ve 30’larda, o tarihteki Avrupa gibi, sert ve merkeziyetçi bir yönetim olarak kurulduk. Ama bugün o Avrupa artık bir demokrasi dünyası. Dağılmamak için aynı evrimden geçmek, yerel yönetimleri güçlendirmek zorundayız. Aslında bu, Gazi M. Kemal’in yaptığı ilk anayasanın (1921) 11. Maddesi’ne dönmekten ibaret. Orada Ankara’nın yetkileri belliydi: İç politika, dış politika, yargı, milli savunma, dış ekonomik ilişkiler. Bunun dışındakiler (sağlık, ekonomi, eğitim, tarım, bayındırlık, sosyal yardım) illerin yerel yönetimlerine aitti. Olay budur.