Bu çocuk okumaz

Kitabın ortasından söylüyorum. Ak Parti-CHP koalisyonuna oynayanlar bu bahsi kaybedecekler. 

Niye mi?

Daha ilk günden “Büyük Koalisyon” tabiri kullanarak bu çabanın hamurunu karan mihraklar niyetini belli etmişti. Gizli kapaklı yazmaya gerek yok. İstanbul Dukalığı, Doğan Medyası ve azılı Ak Parti düşmanları seçim sonuçlarının açıklandığı gece “Almanya bu koalisyonu çok ister” dediler.

CNN Türk ekranlarından niyet izhar olunca, emir erleri o saatten itibaren “Büyük Koalisyon” için çalışmaya başladılar.

Çalışamazlar mı? Elbette çalışabilirler.

Hatta gövdelerini ortaya koyarak “Koalisyon barometreleri” ile manipülasyon yapma hakları da var.

Bizim mahallenin bazı ağabeyleri de ablaları da “aman ne güzel koalisyon olur, tansiyon düşer” tadında yazılarla da destekleyebilirler.

Ama bugünlerde yerli-yabancı herkesin konuştuğu “taban” meselesi var.

Neymiş Ak Parti isteseymiş CHP ile koalisyon konusunda kendi tabanını ikna edebilirmiş.

Neymiş partiler önce tavanda sonrasında tabanda anlaşırlarmış.

İyi de sizin bu taban dediğiniz “değiş tonton” modunda bir topluluk değil ki.

CHP milletvekili Barış Yarkadaş’a göre, CHP 14 maddeden mümkün değil vazgeçmez, hatta Ak Parti isterse CHP’ye uygun bir iki madde daha ekler sayıyı yükseltebilirmiş.

CHP, tabanını nasıl ikna eder onu Doğan Medya düşünsün ama mesela siz Ak Parti lideri olsanız tabanınızı nasıl ikna ederdiniz?

CHP “imam hatiplerin orta kısmı kapansın” dediğinde tabanınıza bunu nasıl anlatırdınız?

Yine aynı şekilde CHP’nin “Suriyeli sığınmacıları ülkelerine gönderelim, kafamızı toprağa gömersek bir şey görmeyiz” tadında dış politika hamlesini, tabanı ikna adına nasıl formüle ederdiniz?

Müstakbel ortağınız bir taraftan “Hukukun üstünlüğü” maddesini öne sürerek istikşafi görüşmeler yaparken, diğer taraftan cezaevinde paralelin elemanlarını ziyaret ederken, bu durumu tabanınıza nasıl izah ederdiniz?

Varın kalan 11 maddeyi siz düşünün.

Gürsel Tekin’in “Devlet bahçeli nazı bıraksın, gelsin koalisyon yapalım, HDP’de dışarıdan desteklesin” sözünü, lideri Kılıçdaroğlu, Başbakan Davutoğlu ile toplantıdayken söylemesini saymıyorum bile.

Ak Parti tabanını tanıdığını sanan, Ak Parti ne derse taban ikna olur diye düşünen yazar-çizer taifesinin anlamadığı 20 milyon ortalaması olan bir kitlenin öyle dürtüklemekle ikna olamayacağı gerçeğidir.

Bazı meseleler vardır ki, isteseniz de bir türlü ikna olmak istemezsiniz. CHP ile koalisyon da öyle.

Biri bana anlatsın...

Siz Ak Parti’ye düşmansınız. Aynı zamanda Hizbullah’ın ne kadar fena bir terör örgütü olduğunu söylüyorsunuz. Gazetenizde çarşaf çarşaf Hizbullah kötülemesi yayınlıyorsunuz. Ama olurda İran Ak Parti Hükümetini zora sokar anlayışıyla, gazetenizde o kötülediğiniz ülkenin bakanına sayfa açıyorsunuz. Garip değil mi?

İrancılığın kötü bir şey olduğunu söylüyorsunuz. Güneydeki sevdiğiniz ülke, Türkiye’nin istihbarat Başkanının İran tarafından devşirildiğini iddia ettiğinde balıklama atlıyorsunuz. “Bak istihbaratı kötü ülke İran’a peşkeş çekiyor bu hükümet” iddiasında bulunuyorsunuz. Üstelik bunu gerekçe göstererek Ak Parti’nin İrancı olduğunu yalanını savuruyorsunuz. Düşmanınız Ak Parti’nin size göre dostu İran’a da düşman olmanız gerekirken, birdenbire İran sizin için canciğer kuzu sarması oluyor? Bu da garip değil mi?

Laiklikten taviz vermiyorsunuz. İran’a mı dönüyoruz “endişesiyle” bir o tarafa bir bu tarafa savruluyorsunuz. Klasik Ak Parti düşmanısınız. Ama mesele Ak parti olunca İran size birdenbire şirin gözüküyor. Bu da garip değil mi?

İyi ki bizi yazmıyorsunuz...

Hürriyet Gazetesi’nin acar eski yayın yönetmeni hafta sonu yine tam köşe bizim medyayı dolamış kalemine. Üstelik umre arkadaşı Ahmet Hakan’ı da yanına alarak “Voltran”ı oluşturmuş, kamikaze girişiminde bulunmuş. “Her gün aynı şeyi yazıyorlar” şeklide şekvacı bir tutumla konu sıkıntısı çektiğimizi iddia etmiş, 20 yıllık kariyerinde çok malzeme varmış.

Hacı sen onu bırak da, her köşe yazında “ciddiye almıyorum” dediğin bizi yazmaya başladın. Bu septik tavrını tedavi ettirmenin zamanı geldi de geçiyor bile.