Bu da kasetten çıkmış sol gazete!

Birdenbire bir “sol” gazete zuhur ediverdi... “Sol”la ya da sol düşünceyle irtibatını bilmediğimiz bir kadronun mücbir yoksunluklarla çıkardığı gazete...

Bekleniyordu... İhtiyacımız vardı aslında... “Yalana karşı gerçeği savunan” bir gazetenin tam da zamanıydı... “Sol”la ya da sol düşünceyle irtibatını bilmediğimiz kadro şimşek gibi yetişti... Operasyonel amaçlarla kurulduğu besbelli bir sol gazete armağan ediverdi “yalan haber”den nevri dönmüş Türk halkına...

Bakıyoruz ve kimleri görüyoruz?

Birtakım tapon sağcılar, eski İslamcılar, Gezi nümayişi üzerinden prim yapan sahne ve sinema sanatçıları, çakma İlahiyatçılar, liberal eyyamcılar, Cumhurbaşkanı hayaliyle yanıp tutuşan mütekait siyasetçiler...

Hepsi de sol gazetenin yazar kadrosunu oluşturuyor

Bir de, “çeşit olsun” kabilinden, “faşizan” görüşleriyle tanınan bir arkadaşımız.

Hani, Güneydoğu’daki çarpışmaları sadece “kan” görüngesinden gören, başka da bir parametre tanımayan arkadaşımız...

İçinde binlerce “kan” sözcüğünün geçtiği bir belgesel yaptı. Bir de kitap yazdı. “Kan” sözcüğünü çok seviyor. Çok sık kullanıyor.

Bir sol gazetede kendine yer bulabilmiş olmasını “mesleki başarı”yla mı açıklamak gerekir, bilemedim.

Daha doğrusu kafam karışık...

Bakıyoruz ve bütün mesleki başarısının, faşist generallere övgüler düzmekten, “ölü Kürt bedenleri üzerinden kariyer yapmaktan” ibaret olduğunu görüyoruz.

Bir sözcüğe tutkuyla bağlanmak (yani her şeyi “kan” görüngesinden görmek), evet, bir “başarı”ya işaret eder ama bunu meslek başarısı mı saymalı?

Diyorum ya, bilemedim ve kafam karışık...

Bir sol gazetede kendine yer bulabilmiş arkadaşımızın demokratik parlamenter sistem konusunda da kuşkuları var. Demokrasiden hoşlanmıyor, parlamenter sistemi “felaket” olarak görüyor... Parlamenter sistem içinde gerçekleştirilmiş bir iktidar değişikliği, hemen “kan” sözcüğünü aklına getiriyor; “Söz bitmiştir... Kansız olmaz...” gibilerden tuhaf yazılar yazıyor...

Böylesine “değerli” bir yazar kadrosuna sahip işte yeni çıkmış sol gazetemiz...

Peki, gazetenin “sol düşünceyle” kurduğu irtibat nedir?

Bu gazeteye niçin “sol gazete” diyeceğiz?

Daha doğrusu, “yalana karşı gerçeğin sesi” olarak çıkan gazetenin sol düşünceyle bir irtibatı var mı?

Bunun cevabını ben bulmadım... Çünkü sol gazetenin içinde hiç “sol” yok...

Hadi, sol düşünceyi geçtik...

Bu gazetenin “gerçek”le bir irtibatı var mı?

Bakıyoruz ve şunu görüyoruz: Gazete, “Erdoğan nefreti” üzerine kurulmuş... Hayır, “siyasi iktidar karşıtlığı” değil, Erdoğan nefreti... Esasında anlaşılabilir, tolere edilebilir, hatta destelenebilir bir pozisyondur siyasi iktidar karşıtlığı... Dibine kadar meşrudur. Fakat sol gazetede bütün yollar “Erdoğan nefretine” çıkıyor...

Hadi bunu da anladık... “Şeytanlaştırma” da siyasi bir tavırdır... Patolojik bir hale işaret etse de, hadi diyelim ki bu da siyasi bir tavırdır.

Bu sol gazete ne yapıyor, biliyor musunuz?

İnternetten bulduğu bütün yasa dışı ses kayıtlarını ve tapeleri manşetine taşıyor.

Bunu “sistematik” hale getirmiş durumda...

Her gün bir tape, her gün bir ses kaydı, her gün bir görüntü... Ve köşelerde akıllara seza yorumlar.

Herhangi bir ilkeden bakmıyorlar... (“Ahlak”, “insanlık” vs...)

İşin “hak, hukuk” boyutuyla da ilgili değiller.

İştahla ve “operasyon tutkusuyla” sarılıyorlar ellerine geçirdikleri malzemelere...

Hangi “sol değerlerle” kesiştiğini bilmediğimiz “paralel yapıya” karşı ise son derece kırılganlar... Bakmıyorlar, görmüyorlar, değerlendirmiyorlar... Tam da “kalemleri” olabilecek “ananas ve rafineri” meselesine hiç girmiyorlar.

Biraz yukarıda “birdenbire bir sol gazete zuhur ediverdi” demiştim ama pek de birdenbire değil... Düşünülmüş, planlanmış bir gazete ve sadece “kasetçiye” hizmet ediyor.

Bunun ayıbı da “sol” olduğunu öne süren yapılara elbette...

Pekâlâ bu utançla da yaşayabilirler.