Bu durum midenizi bulandırmıyor mu?

Ece Temelkuran hemşiremiz on gün boyunca “devrim” diye sayıkladı. Cam çerçeve indiren hedefsiz kalabalıklar ve Gezi eylemine kumanya taşıyan “zengin pastanesiyle” bu işin olmayacağını anlayınca, diplomatik kanalları zorlamaya başladı.

Son numarası şu:

“BM Türkiye’ye müdahale etmeli...”

Ece Temelkuran bu savaşta yalnız değil...

Fazıl Say, AB’den sorumlu Bakanı Almanya’ya şikâyet ediyor.

Ferzan Özpetek İtalya’yı Gezi konusunda yardıma çağırıyor.

Hem Kemalist, hem antiemperyalist çevreler Obama’ya, Cameron’a, Merkel’e mektuplar yazıyor.

Başat şikâyet konuları, “diktatör Erdoğan...”

Bu arada, eli kanlı diktatör Beşar Esed’le hatıra fotoğrafı çektiren CHP’liler de boş durmuyor tabii... Türkiye “dikta rejimine”gidiyormuş, daha fazla seyirci kalamazlarmış, ayrıca dünya bu duruma el koymalıymış... Estek köstek...

Hangi dikta rejiminin sülbünden geldiklerine, hangi diktatörle hatıra fotoğrafı çektirdiklerine bakmadan, geleneksel “karıştırıcılık” rolüne devam ediyorlar.

Kemal Bey de çok ateşli...

Bir vakitler, ülkesini İsrail’e şikâyet ediyordu, “Biz iktidara gelirsek ilişkilerimiz düzelir” diyordu.

Şekvadan çok hoşlanıyordu.

Bu şekilde bir fasıl Amerikalılara, bir fasıl da İngilizlere geçti... Ülkesini şikâyet etti.

Şimdi “diktatör Erdoğan’ı indireceğiz” diyor.

Fakat, yakıcı gerçeği bilmiyor.

Duymamış olabilirsiniz ama bu diktatör, sizin steril hükümetlerinizin darağacına yolladığı muhaliflere “iade-i itibar” yaptı Kemal Bey...

Siz Dersim’i yerle bir ettiniz... Bu diktatör çıktı özür diledi.

Siz Nazım’ın burnundan getirdiniz, peşine polis taktınız, Donanma’da bir isyan icat edip 36 yıl ağır hapis cezasına çarptırdınız.

Bu diktatör, Nazım’ın vatandaşlığını iade etti.

Siz film yasakladınız.

Bu diktatör saçma sapan yasaklarınızı ortadan kaldırdı.

Siz kitap müsadere ettiniz.

Bu diktatör binlerce kalem kitabı özgürlüğüne kavuşturdu.

Siz “Kürt Raporu” yayınlamakla övündünüz, bir süre sonra övündüğünüz raporu inkâr ettiniz ve “Kendiliğinden hazırlanıp Deniz Baykal’ın masasına bırakılmış bir rapordur bu”dediniz, ana dilde savunma hakkının yasalaşmaması için elinizden gelen her melaneti sergilediniz.

 

Bu diktatör “anadil yasağı” ayıbınıza son verdi.

Sizin parti büyükleriniz, “Türk bu ülkenin yegane efendisi, yegane sahibidir. Saf Türk soyundan olmayanların bu memlekette bir tek hakları vardır. Türklere hizmetçi olma hakkı, köle olma hakkı. Dost, düşman ve hatta dağlar bu hakikati böyle bilsin” diyordu.

Bu diktatör Kürt’üyle, Türk’üyle, Laz’ıyla, Çerkez’iyle herkesin eşit ve kardeş olduğu bir vasatı egemen kıldı.

Sizin asla “diktatörlük” yapmamış iki numaralı genel başkanınız İsmet Paşa, “Milliyetçilik bizi birleştiren tek nedendir. Türk çoğunluğunun yanında diğer unsurların hiçbir etkisi yoktur. Her ne pahasına olursa olsun, ülkemizde yaşayanları Türkleştirecek, Türklere ve Türkçülüğe karşı çıkanları yok edeceğiz. Vatana hizmet etmek isteyenler her şeyden önce Türk ve Türkçü olmalarını istiyoruz” diyordu.

Bu diktatör “kimlikler” üzerindeki ırkçı ve faşizan baskılara son verdi.

Örnekleri çoğaltabiliriz.

Çoğaltabiliriz ve sizi zararlı çıkarırız.

Yüzleşmeniz gereken en yakıcı gerçek şu:

Kitle eylemleri, genellikle “halk çoğunluğu” tarafından desteklenir.

Sizin kitle eyleminiz zengin sınıflardan, holdinglerden, bankalardan, finans merkezlerinden destek buluyor...

Geri planda ise, İsrail’inden Amerika’sına, Almanya’sından İngiltere’sine, “destek kuyruğuna” girmiş yığınla ülke var...

Bu durum midenizi bulandırmıyor mu?