Bu ekip de çözemezse...

Ciddi bir sorun olarak dünyanýn gündemine girmesini 1 Nisan 1955 olarak kabul edersek, Kýbrýs 60 yýldýr çözüm arýyor ve bir türlü bulamýyor. Ýki halkýn barýþ içinde bir arada yaþayacaðý formül tüm çabalara raðmen ne yazýk ki hala ortada yok. Ne 1959 Londra-Zürih anlaþmalarý temelinde yaratýlan Kýbrýs Cumhuriyeti iþledi, ne de 1964’den bu yana BM bünyesinde sürdürülen çabalar iþe yaradý.

Tarihin belki de en kapsamlý çözüm planý 24 Nisan 2004’de yapýlan oylamada Rum tarafýnýn çoðunluðuyla reddedildi. Hristofyas-Talat görüþmelerinden de, Anastasiadis’in Eroðlu ile yaptýðý müzakerelerden de sonuç çýkmadý. Þimdi önümüzde tarihi bir fýrsat var, oldum olasý çözüm istemiþ ve çözümsüzlükten hep kendi tarafýyla Türkiye’yi sorumlu tutmuþ Mustafa Akýncý Cumhurbaþkaný ve toplum lideri sýfatlarýyla iþbaþýnda.

***

Üstelik de çok yerinde bir kararla baþ müzakereci olarak KKTC Dýþiþleri Bakaný Özdil Nami’yi atadý. Nami de þimdiden müzakere heyetini oluþturmaya baþladý. BM  derseniz niyetli. Türkiye (yavru vatan-emekleyen vatan tartýþmasýna raðmen) çözüm istiyor ve her fýrsatta da bu isteðini dillendiriyor. Ayrýca çözümün önünde engel olarak gösterilen Barbaros gemisini bile geri çekti.

Ýlk gelen sinyaller Rum tarafýnýn da müzakereye hazýr olduðuna iþaret ediyor. Eðer Anastasiadis ve ekibi baþka bir bahane daha bulmazsa, bundan önce varýlan ve BM müktesebatýný yansýtan mutabakatlar temelinde müzakereler yeniden baþlayacak. Umuyorum ki bu sorun her iki tarafýn da çýkar ve beklentilerini optimum karþýlayan bir uzlaþmayla çözülecek. Belki de iki lider gelecek yýl Nobel Barýþ Ödülünü alacak.

Ancak kabul etmemiz gerekiyor ki çözüm 11 yýl öncekinden çok daha zor. Sorunlar çok daha karmaþýk, insanlar birbirinden çok daha uzak. Tekrar bir arada yaþamak, tekrar tek bir devlet çatýsý altýnda birleþmek için her iki tarafýn da yapabileceði fedakarlýðýn sýnýrlarý eskisi kadar geniþ deðil. Bu kez gündemde AB üyeliði de yok. Rum kesimi zaten üye, Türkler de bireyler, daha doðrusu 1960 Kýbrýs Cumhuriyeti vatandaþlarý olarak üyeler.

Özellikle Türkler için birleþmek uðruna malýný mülkünü terk etmek hiç de cazip bir seçenek sayýlmaz. Oysa toprak vermeden, mülkiyet konusunda esneklik göstermeden, yani acýya katlanmadan birleþmek imkansýz. Harita üstünde pazarlýk edilecek ve iþin ucu sonunda sýradan Kýbrýslýlara dokunacak. Ayrýca, Annan Planý’nýn öngördüðü mülkiyet mekanizmalarýnýn günümüzde uygulanabilmesi de zor.

Kýsacasý “iþgal” bitse, garanti sistemi yumuþatýlsa, hadi diyelim ki Türkiye fedakarlýk yapýp Kýbrýslý Türklerin kullandýðý ve fiilen sahibi olduðu Rum mallarýnýn tazminatýný ödese dahi sorun biteceðe, Kýbrýslý Türklerin adil olduðuna inanabilecekleri bir çözüme razý olacaða pek benzemiyor. Kýbrýs sorununun çözümünü çok isteyen devletlerin de doðrusu ellerini ceplerine atacaðýný hiç sanmam. Onlarýn zaten yeterince sorunu var.

Benzer þeyler Rum tarafý için de geçerli. Ama Rumlarýn kazanacaðý çok daha fazla þey var. Maraþ’ý geri alacaklar, egemenlikleri garanti ve ittifak antlaþmalarýnýn hiç olmazsa yumuþatýlmasýyla daha tartýþmasýz hale gelecek, kuzeyde býrakmak zorunda kaldýklarý mülklerinin bir kýsmýna da olsa kavuþacaklar. Rasyonel düþünebilirlerse çözümün biçimi ve içeriði ne olursa olsun, statükonun deðiþmesinden karlý çýkacaklar.

Bana öyle geliyor ki, ikisi de çözüm yanlýsý olan Akýncý ve Nami’nin karþýsýndaki en büyük meydan okuma temsil ettikleri insanlarýn kabul edebileceði bir metni müzakere etmek olacak. Çünkü referanduma sunulacak yeni çözüm planý bu kez de Türk tarafýnca reddedilecek olursa, çözüm þansý ortadan kalkar, yýllarca biz de, Kýbrýslý Türkler de AB ile olan iliþkiler baþta olmak üzere pek çok alanda sýkýntý çekmeye devam ederiz.

***

En ideal olaný kimsenin reddetmeyeceði, herkesin çýkarlarýnýn eþit þekilde korunduðu bir metin ortaya çýkartmaktýr. Ancak bu çok mümkün olamayacaðý için Akýncý ve Nami Türklerin reddedemeyeceði bir metin üstünde ýsrarlý olmak, eðer muhataplarýný ikna etmekte baþarýlý olamazlarsa, masadan kaçan tarafýn kendileri olmadýðýný dünyaya göstermek zorundalar.

Türkiye’ninse müzakere sürecine her anlamda destek olmasý, oyun bozan deðil oyun kuran bir konumda kendini dünyaya takdim etmesi þart. Bunun da önkoþulu Kýbrýslý Türklerle uyum içinde çalýþmak, onlarýn meþru taleplerini anlayýþla karþýlamak, hukuken tanýdýðýmýz egemenliklerini fiilen de tanýmaktýr. “Bu sorunu bu ekip çözmezse kimse çözemez” dememiz ve dedirtmemiz gerekmektedir...