Kimse fantastik söylemlerle ‘yandaþlýk’ mýzýkçýlýðý filan yapmasýn. Ýdeolojik olarak Tayyip Erdoðan’a karþý olabilirsiniz, politikalarýný onaylamayabilirsiniz. Eðer içimizde zerrece bir vicdan taþýyorsak, Türkiye’nin bugün geldiði noktadan baktýðýmýzda, bu Erdoðan’a ancak selam durulur.
Ülkelerin tarihinde, büyük deðiþimlere, dönüþümlere imza atan, siyasi hareketleriyle topluma yön veren ve ayný zamanda baþlattýklarý büyük dönüþüm dalgasýyla ülkesinin ve toplumun kaderini deðiþtiren önemli liderler vardýr.
Ýþte Tayyip Erdoðan, 10 yýllýk icraatlarý ve politikalarýyla Türkiye’de “zihniyet devrimi”ni gerçekleþtirmiþ bir liderdir. Bugün ortaya çýkan sonuçlar açýsýndan baktýðýmýzda, Erdoðan’ýn yaptýðý siyasi reformlarla geleneksel devlet aklýný daha özgürlükçü ve demokratik bir dönüþüme tabi tutarak, ideolojilerin ve korkularýn olmadýðý, þeffaf ve demokratik bir yapýya dönüþtürdüðünü görürüz.
Ýþte bu Tayyip Erdoðan, Cumhuriyet tarihinin en karanlýk dönemlerini aydýnlýða kavuþturmak için canýný ortaya koymuþ, Dersim’in üzerindeki karanlýk örtüyü kaldýrmýþtýr. 12 Eylül’ü yargý önüne çýkarmýþ, 28 Þubat’la yargýsal hesaplaþmayý baþlatmýþtýr.
Ve bu Tayyip Erdoðan, CHP’lilerin alkýþladýðý 27 Nisan bildirisi karþýnda dimdik durarak milletin emanetine sahip çýkmýþtýr. Faili meçhullerin, karanlýk cinayetlerin, karanlýk suç örgütlerinin üzerine kararlýlýkla gitmiþtir. Bütün bunlar, deðiþimci ve reformcu bir liderin baþarabileceði iþlerdir. Ve bu liderin adý, Tayyip Erdoðan’dýr.
***
Tek baþýna taþýn altýna elini hatta gövdesini koyarak tarih yazmaya karar veren bu Tayip Erdoðan, onbinlerce cana, telafisi imkansýz yýllara mal olan kanlý terör sorununu tarihe gömüyor. Biliyoruz ki, barýþ, savaþtan daha zordur. Ama, tarihin omuzlarýna yüklediði sorumluluðun en çok bilincinde olan Erdoðan, bugün bu sorumluluðu göðüslüyor. 2005 yýlýnda o tarihi Diyarbakýr konuþmasýyla inkarcý ve asimilasyoncu Türkiye’yi reddederek ‘Yeni Türkiye’yi baþlatan Erdoðan, bugünlerin büyük rüyasýný görmüþtü ve iþte o rüya bugün gerçek oluyor.
Ve iþte PKK, 8 Mayýs’tan itibaren Türkiye’yi terk etmeye baþlýyor, savaþ baronlarýnýn dönemi sona eriyor. Bilmem utanýrlar mý ama, “Türkiye bölünüyor, PKK ile al-ver pazarlýðý yapýlýyor, devlet elden gidiyor” paranoyalarýyla toplumu korkutmaya çalýþanlarýn utanacaðý günlere doðru gidiyoruz.
Bu çerçevede, çözüm sürecinin baþladýðý ilk günden bu yana Devlet Bahçeli ve Kemal Kýlýçdaroðlu’nun kullandýklarý siyaset dilinin düzeysizliði, kimlerin utanmasý gerektiði konusunda da çok önemli bir göstergedir. Dolayýsýyla, bu iki siyasetçinin Türkiye’nin sorunlarýný okumakta nasýl bir acziyet içinde olduklarý dikkate alýndýðýnda, Tayyip Erdoðan’ýn liderlik profilinin neden kýyas kabul etmez bir üstünlüðe sahip olduðu da daha kolay anlaþýlacaktýr.
Esasen bu siyasetçilerin derdi, Kürt meselesi ya da terör sorunu olmadýðý için utanmalarýný beklemek de boþ bir hayaldir. Aslýnda onlar, istedikleri zaman istedikleri gibi kullandýklarý ‘eski Türkiye’deki devletin ellerinden gittiðini çok iyi görüyorlar, bunun için de son çare olarak ‘ihanet’ paranoyasýna sarýlarak, kendi çaresizliklerine baðýrýyorlar.
Bu çaresizliktir ki, Bahçeli ve Kýlýçdaroðlu’nu 1990’larda Bekaa’da Öcalan’la kol kola resim çektiren Doðu Perinçek’le ‘çözüm’e karþý ittifak absürtlüðüne mahkum etmiþtir. Bu da kaderin bir cilvesi olsa gerek...