12’nci yüzyýlýn ikinci yarýsý... Anadolu ve Bilad-ý Þam’ýn önemli bir kýsmý Haçlý iþgali altýnda... Ýþgale uðramamýþ olan Bilad-ý Þam topraklarý ise paramparça...
Birbirilerine karþý Haçlýlarla iþ tutan basiretsiz, ferasetsiz emirlikler vardý o topraklarda.
Halklarýný ezen, ülkelerini satan alçak diktatörler.
Nureddin Mahmýut Zengi bunlarý türlü çeþit yollarla tasfiye edip Bilad-ý Þam’ý birleþtirdi, Mýsýr’la birliði de tesis etti.
Bu sürecin baþý çok enteresandýr:
Zengi’nin o topraklarda yaþayan halklara yolladýðý mektuplarla baþladý her þey.
Ýslam topraklarýný iþgal ve sömürüden kurtarmak için birliðe duyulan ihtiyaca dair mektuplarla...
Bu mektuplar camilerde, tekkelerde, kahvehanelerde, Pazar yerlerinde yüksek sesle okundu ve halklarýn kalplerine nüfuz etti.
Dipten bir dalga yükseldi.
Kahpe rejimler o dalgaya direnemediler.
Nureddin Mahmud Zengi’nin kuþatmasý ve kendi tebalarýnýn baskýsý altýnda zayýfladýlar.
Nureddin Mahmud Zengi’nin kontrolüne geçen her karýþ toprakta behemehal adil bir düzenin kurulmasý, diðer topraklarda yaþayan Müslümanlarý O’nun idaresine iyice özendirerek bu süreci hýzlandýrdý.
Silah, tali bir rol oynadý bu süreçte; aslolan, o duygusal altyapýydý.
Sonunda hain yönetimler devrildi ve birlik saðlandý.
Baþbakan Erdoðan’ýn Türkiye’deki diktatörlükle hesaplaþýrken Ýslam dünyasýndaki diðer diktatörlükleri de hedef göstermesini, Davos’taki “one minute” çýkýþýný, Batý ülkelerine çektiði restleri, bölge ülkelerine yaptýðý ‘Saflarý sýklaþtýralým’ çaðrýsýný, bütün bunlarý Nureddin Mahmud Zengi’nin o mektuplarýna benzetiyorum.
Bunlar, Ýslam dünyasýnda, özellikle de Arap ülkelerinde müthiþ makes buluyor, diriliþ rüzgârý estiriyor.
Erdoðan liderliðindeki Türkiye bir hürriyet, adalet ve bölgesel birlik perspektifi sunarak bölge halklarýnýn siyasi istinatgâhý haline geldi.
Arap devrimlerinde, birçok þeyin yaný sýra, bu olgunun da etkili olduðunu düþünüyorum.
Devrimlerle gelen veya gelmesinden korkulan Ýslami yönetimlerin maruz kaldýðý komplolar, saldýrýlar, darbeler de doðrudan doðruya hürriyet, adalet ve Ýttihad-ý Ýslam perspektifiyle ilgili.
Diktatörlüklerin yýkýlmasý, hürriyet ve adaletin yeþermesi, haklarla devletlerin kaynaþmasý ve serbest seçimlerle gelen Ýslamî yönetimler sayesinde Ýttihad-ý Ýslam temayülünün sergilenmesi, emperyalistlerin Ýslam dünyasýndaki manevra alanýný daraltma istidadý gösteren geliþmelerdir.
Batý devletleri -ve Ýsrail- bu geliþmelere elbette seyirci kalmayacak, devrim sürecini durdurmak ve tersine döndürmek için elbette ellerinden geleni yapacaklar.
Zaman zaman mevziler de kazanacaklar.
Belki öyle çok mevzi kazanacaklar ki, belimizin kýrýldýðý hissine kapýlýr gibi olacaðýz.
Kapýlýr gibi olsak da kapýlmayalým.
Þeytanýn vesvesesi olan o histen Allah’a sýðýnalým.
Þartlat ne olursa olsun, asla yeise düþmemeli, asla davadan dönmemeliyiz.
Hürriyet, adalet ve Ýttihad-ý Ýslam yolundaki mücadelemiz her hâl ü kârda devam etmeli.
Türkiye’nin bu yolda ilerlemesi için aþk ve þevkle çalýþmaktan, çalýþanlara aþk ve þevkle yardýmcý olmaktan geri durmamalýyýz.
Meydanda kimse kalmasa bile Türkiye’nin “Ben varým!” demeye devam etmesi ve umudu canlý tutmasý için ne gerekiyorsa yapmalýyýz.
Bugün kaybettiðimiz yerde yarýn kazanýrýz.
Yeter ki umudumuzu, iyimserliðimizi ve azmimizi koruyalým.
Ýslam dünyasýný konuþurken, en büyük yenilgilerden en büyük zaferleri ve en büyük kardeþ kavgalarýndan en büyük birlik projelerini çýkarýp hayata geçiren, bunu hep yapan, tekrar tekrar küllerinden dirilen mübarek bir dünyayý konuþuyoruz.
Kim derdi ki bir Nureddin gelecek, Bilad-ý Þam’ý birleþtirecek?
Kim derdi ki anlý þanlý Türk devletlerinin savaþ alanýna dönen Anadolu, hiç hesapta olmayan Osmanoðullarý tarafýndan derlenip toparlanacak ve Yemen’den Belgrad’a kadar uzanan devasa bir imparatorluðun kalbine dönüþecek?
Ýçinden geçtiðimiz þu fetret dönemi de biter elbet.
Allahu ekber ve lillahi’l hamd.