Mustafa KARAALÝOÐLU
Mustafa KARAALÝOÐLU
Tüm Yazýlarý

Bu fotoðraf ne anlatmýyor?

Yakýn dönemin çok önemli ve her biri demokratik deðiþimle biten vak’alarý vardý.

2007 öncesi günleri hatýrlayalým... Cumhurbaþkanlýðý seçimine gidilirken yaþanan o sarsýcý olaylarý. Cumhuriyet mitingleri, 27 Nisan bildirisi, Danýþtay cinayetiyle baþlayan provokasyonlar, intikamcý, yok edici, ötekileþtirici siyaset dili...

Kemalist-laikçi sistem bütün kozlarýyla kendisine ebedi garanti saðlayan sistemi ayakta tutmaya çalýþýrken demokrasi de Ankara kapýlarýný zorluyordu. Ýstedikleri olmadý. Seçimi de Çankaya’yý da kaybettiler ama ardýndan AK Parti hakkýnda kapatma davasý geldi... O da çare olmadý.

Ayný günlerde bir yandan bu kuralsýz saldýrýlara karþý sert bir mücadele verilirken bir yandan da Türkiye’nin darbeci ve vesayetçi geçmiþinden arýnma öyküsü yazýlmaya baþlandý.

Bugün, usul tartýþmalarý üzerinden kritik edilen davalarý hepsi o öykünün deðerli birer parçalarýdýr. 2010 yýlýnda yapýlan 12 Eylül referandumu ise tarihi dönüm noktasýydý.

Bugün ise karþý karþýya bulunduðumuz sorular þunlardýr:  

Türkiye vesayetin anayasa ve yasalardan kaynaklanan gücünden büyük ölçüde kurtulmuþtur ama zihniyet hala ayakta mýdýr? Hala, fýrsat bulduðunda zihinlerindeki o “Eski güzel Türkiye”yi hayata geçirmek niyeti taþýyan unsurlar aktif midir?

Bu sorulara mantýklý, kesin ve geride þüphe býrakmayacak cevaplar bulmak zorundayýz.

Baþbakan’ýn cezaevinden hastalýðý nedeniyle tahliye edilen emekli generale karþý gösterdiði insani hassasiyet tek baþýna bir cevap sayýlmaz. Adý üzerinde o bir insani tavýrdýr.

O fotoðrafýn altýna “Bu iþ bitti, her þey geride kaldý” diye yazamazsýnýz. Baþbakan da yazmaz bunu...

Bununla birlikte Baþbakan olarak ülkedeki her eylemin özellikle yargýsal eylemlerin usulünce ve muhakkak surette hukuka uygun olmasýný gözetmek gibi bir sorumluluðu vardýr. Türkiye arýnýrken geride kýrgýnlýklar, yarým kalmýþ hesaplar ve haksýzlýklar kalmamasý gerekiyor.

Erdoðan’ýn bir süredir uzun tutukluluk ve tutuksuz yargýlama konusu açmýþ olmasý bundan baþka amaç gütmüyor, güdemez de.

Neticede, darbe, darbe giriþimi, vesayet, provokasyon eylemlerinin bir numaralý hedefi bizzat kendisidir. O zihniyet ayaktaysa yaþýyorsa ve fýrsat kolluyorsa da bulduðunda kapýsýný çalacaðý ilk isim yine Baþbakan’dýr.

Dahasý... Erdoðan’ýn hem siyaseti hem de deðiþmez vaadi de bu anlayýþýn sistemden ebediyen silinmesidir.

Siyasal iktidarý hak etmeyen tek bir unsurla paylaþmayan Baþbakan’ýn geleneksel iktidar ortaklarýna kapý aralamasý düþünülemez.

Yargýlamalar bittiðinde, kararlar verildiðinde; yani, toz bulutu indiðinde Türkiye’nin elindeki deðerli malzeme bir daha asla darbe teþebbüsü yapýlamayacaðý; býrakýn yapanlara aklýndan dahi geçirenlere bile müsahama göstermeyeceði yeni bir demokratik seviye olacaktýr.

Deðiþmez ve deðiþtirilemez hedef budur. Toplum da bu hedefin ýsrarlý takipçisidir.

Evet, büyük adýmlar atýldý, ders almasý gerekenlerin bir bölümü derslerini aldý, destekçilerin bir kesiminin umudu kesildi, görüyoruz. Ama yukarýdaki sorularýn cevabýný kesinleþtirmek için o günü beklemek gerekmektedir. Toz bulutunun indiði günü...

Belki o gün Türkiye, vesayet sistemini kaðýt üzerinde de tarihe gömen yeni anayasasýný yapmýþ olur.