Bugünlerde pek çok mahfilde sohbetler, Selçuk Bayraktar ismi etrafýnda gýpta ve gururla yapýlýyor. Ahmet Hakan’ýn CNN Türk’te 6 Mayýs akþamý yayýnlanan proðramýnda konuþan bu genç adamý yakýndan tanýmak isteyenlere, o proðramýn (tamamý Hürriyet’te yayýnlanan) metnini okumalarýný tavsiye ederim.
Birkaç ay önce, artýk çok büyük bir kýsmý baþka hizmetlere tahsis olunan Yeþilköy’deki havaalanýnda açýlan ‘Teknofest Fuarý’ný Resul Tosun beyle gezerken, etrafýnda toplanan ortaokul-lise seviyesindeki yüzlerce öðrenciye bir þeyler anlatan bir genç adamýn, Selçuk Bayraktar olduðunu söylemiþlerdi.
O çocuklarýn arasýnda, bir öðretmen deðil, bir aðabey gibi idi.
Onun, yapýmý yüksek teknoloji isteyen ÝHA, SÝHA gibi insansýz hava araçlarý alanýnda dünyada sayýlý en yetkin birkaç uzmandan birisi olduðunu ve ülkemize, nice dýþ güç odaklarýný kýzdýracak derecede yüksek donanýmlý silahlarý kazandýrdýðýný duymuþtum. O anda, zihnime, bu kadar önemli bir þahsýn, burada, ondan rahatsýz olan uluslararasý þeytanî odaklarýn hedeflerine o kadar açýk bir þekilde bulunmasýnýn mahzurlarý da sökün edivermiþti.
Üstelik de, Cumhurbaþkaný Erdoðan’ýn da damadý..
Onun konumunda olanlardan nicelerinin baþýna geçmiþte, hem de içeriden getirilenler, gözümün önüne geliverdi.
Enver Paþa’nýn üvey kardeþi olup, Birinci Dünya Savaþý’nýn son demlerinde ermeni güçlerinin eline düþen den Azerbaycan’ý kurtaran Kafkas Ýslâm Ordularý Baþkomutaný Nurî (Killigil) Paþa’nýn emeklilik döneminde, Haliç’teki kendi imkânlarýyla tesis ettiði silah ve mühimmat fabrikasýnýn Mart-1949’da havaya uçurulmasý sýrasýnda hayatýný kaybetmesini;
Büyük hedeflerin sevdâlýsý Nurî Demirað’ýn ilk uçak yapým çalýþmalarýnýn nasýl önlendiði; Necmeddin Erbakan’ýn ‘Pancar-Motor’ ve sonra da ‘Devrim Otomobili’ denemesinin nasýl karikatürize edilerek engellendiðini;
Kezâ, ASELSAN’daki çok hassas elektronik projelerde çalýþan baþarýlý mühendislerden 4-5 tanesinin kazâ veya intihar süsü verilerek esrarengiz þekilde nasýl hayattan çekildiklerini;
Ayný þekilde, Ýran’da da, kimlikleri hassasiyetle gizlenmiþ olan nükleer fizik uzmanlarýndan 5-6 tanesinin, karanlýk ellerce nasýl katledildiklerini hatýrladým.
Onun durumunda olan nicelerine toplumun bazý kesimlerinde bir soðukluk hissedilirken, ona, herkes, niçin saygýdan da öte bir muhabbetle bakýyor; bu konu üzerinde de düþünülmelidir.
Dün, ‘Dünün Gençleri’nin hükümrânlýk günü idi!
55 gün sonra dün, 4 saatliðine, ‘Ýstanbul’dan Ýstanbul’a..’ gittim.
En üst derece sorumlumuz, 1 Mayýs günü tlf. edip, ‘Karantinadan sýkýldýn mý?’ diye sorduðunda; bir yazýmdan dolayý 1977-78’de, o zamanýn meþhur 163. Madde’sinden 15 aylýk mahkûmiyetimi çekerken yaptýðým idmaný hatýrlatarak; ‘Yoo, idmanlýydým. Gebze’de apartmandan bozma bir cezaevinde küçücük bir odadaydým. Bir köþeden çaprazlama diðer köþeye, sadece 3 adýmlýk, yani gidiþ-dönüþ 6 adýmlýk yürüyüþ imkâný vardý. Her gün, baþým dönünceye kadar 1 saatten fazla yürüyüþ yapardým. Þimdi ise, evde, odalarda içinde dolaþabiliyorum.
Ama, yine de, yaþlý insanlarýn hareketsiz kalmasý, onlarýn, virüsten koruyalým derken, yeni dertlere giriftar olmalarýna yol açabilir.’ demiþtim.
Ve nihayet dün, bizim nesle 4 saatlik de olsa, izin verildi.
Bu 4 saatte, Edirnekapý’dan Þehzâdebaþý, Çemberlitaþ, Sultan Ahmed Meydaný ve Gülhane Parký’na kadar gidip geldim. Ýstanbul bomboþtu.
‘Dünün gençleri’, âdetâ bir darbe yapmýþlar ve ‘Yarýnýn yaþlýlarý’ný evlerine hapsetmiþler gibiydiler; birkaç saatlik hükümranlýðýn tadýný çýkarýyorlardý. Ne trafik, ne gürültü..
Yine de, uzak mesafelere gidenler çok az idi. Nitekim, Sultan Ahmed Meydaný ve Gülhane Parký’nda neredeyse kimse yoktu.
Bu tedbirlerin güzel sonuçlarý alýnýr; inþaallah..