Bu gol çıkmaz hocam!

Murat Belge’nin “Edebiyatta Ermeniler” kitabını büyük bir ilgiyle okudum... “Genesis” için şifahi tebriklerimi sunmuştum, hatta kitap hakkında söyleşmiştik ama “Ermeniler” kitabı için bu fırsatı bulamadım...

Biraz küsüz galiba...

Eskiden “dost sofralarında” karşılaşırdık; çok sevişmesek de, nezaket çerçevesinde birbirimize gülümser, ayaküstü üç-beş lakırdı ederdik.

Liberal kopuş, dost sofraları geleneğini sona erdirdi.

Her daim nesnel ve soğukkanlı değerlendirmeler yapmış Murat Belge, “liberal kopuşla” birlikte soğukkanlılığını da yitirdi... (Hayır, nesnelliğini değil, soğukkanlılığını. Birileri çıkar, “neye göre?” sorusunu ortaya atar, işin içinden çıkamayız. “Nesnellik” konusunda ileri geri laf edenlerin durduğu yer de önem kazanıyor bazen. Ben, en azından durduğum yer itibariyle bu konuda müddei olmayacağımı/olmamam gerektiğini biliyorum. Ve merak etmeyin, kendimin farkındayım.) Kopuştan sonra büründüğü ruh haletine ilişkin düşüncelerimi/itirazlarımı bu sütunda paylaşmıştım. Kimi değerlendirmelerine “ihtirazi kayıt” düşmüştüm.

Bu yazılar, genellikle, “Sen kimsin ki...” diye başlayan cümlelerle karşılandı ve “klan saldırısına” uğradı.

Ben kimdim ki, rahatlıkla “düşünür” sıfatını yakıştıracağımız Murat Belge’de kimi “sapmalar” görüyordum ve onu eleştirmeye cüret ediyordum!

Doğruydu...

Ben herhangi bir etiketle anılacak, hele taltif görecek biri değildim, sıradan bir okur-yazardım, durumumun farkındaydım ama durumum Murat Belge’nin darbeyi şarta bağlayan, “o şartların da oluştuğunu” beyan eden açıklamalarında “problem” görmeye engel teşkil etmiyordu...

Evet, Murat Belge’nin söyledikleri problemliydi...

Bir problemli beyanı daha vardı:

İrtica tehdidinden korkanlara ordunun varlığını “güvence” olarak gösteriyordu... Elbette buradan, “ordu müdahalesine yeşil ışık yaktığı” sonucu çıkarılamazdı ama söyledikleri pornografikti; daha da kötüsü, irtica tehdidinden korkanlara “güvence” olarak sunulan şeyi, yani ordu müdahalesini (en azından irtica tehdidinden korkanlar nezdinde) meşrulaştırıyordu.

Murat Belge, “duyduğunu” ama “okumadığını” söylediği itirazlarıma (yazılarıma) kendisine yakıştıramadığım tahfif cümleleriyle karşılık verdi. “Ahmet Kekeç nam yazar” gibi, kimseye şeref kazandırmayacak küçümseme ifadeleri kullandı.

Bu durumun “patolojik hal”le ilişkilendirilebilecek bir yönü var mıdır?

Bizde “aydın” ve “entelektüel” sayılmanın şartı (bazen) bilmemek, öğrenmemek, bilmediğiyle övünmektir. Murat Belge bunları çok bilir...

Mesela, “din”e ve dinden neşet eden kavramlara/değerlere ne kadar uzaksanız, bu konuda ne kadar az şey biliyorsanız, o kadar aydınsınız, o kıratta entelektüelsiniz.

Bir de “Duydum ama okumadım”cılar vardır...

Murat Belge’yi tenzih ederim... Kendilerine “değer” skalasında ayrıcalıklı bir yer edinen bu arkadaşların ayırıcı vasıfları da okumamak, önemsememek, üzerinde durmamaktır...

Bunlar sadece “duyarlar...” Değer skalasında edindikleri yer, kendi değerlerinden çok, ötekinin “değersizliğine” işaret eder. Bunu gözümüze sokmak için her fırsatı kullanırlar.

Sözü uzattığımın farkındayım...

Murat Belge’nin “Edebiyatta Ermeniler” kitabında örneklediği bir atmosferden (yabancılara ve azınlık vatandaşlarımıza karşı oluşturulmuş bir atmosferden) söz edecektim.

İttihatçı bakışın ürettiği, “çağdaş” Cumhuriyet döneminde tahkim edilen, “milli edebiyat”la birlikte kemale eren ve şaha kalkan hastalıklı bir atmosfer...

Bu atmosfer, mebzul miktar sağcı politikacı ve “ulusalcılıklar” üretti...

Liberallerimiz ve elbette Murat Belge, uzun süre, bu ulusalcılıklar arasında Başbakan Erdoğan’a bir yer aradılar.

Buldukları “yer”le tatmin olmak, kamuoyunu da buna inandırmak istediler. (Bütün o “Gezi” güzellemelerini, “diktatör” kampanyalarını buna dahil edebiliriz.)

Bugün “terse yatmış” hallerine bakarak ne dememiz gerekir?

Ben şunu öneriyorum:

Biraz etrafınıza bakın... Önyargılarınız ve bir tek kişinin davranışlarına bakarak “biriktirdikleriniz”, olup bitenleri görmeye, Türkiye’nin nereye gittiğini anlamaya engel...

Biraz dikkatlice bakın, göreceksiniz!