Bu günlerde Kýbrýs yazmak zor ama...

Soma faciasý Türkiye’nin ilgisinin haklý olarak maden kazalarýna, þirketin ve siyasetin sorumluluðuna yöneltti. Dýþ politika yazarlarý bile baþka ülkelerde neler yapýldýðýna, bu tür sorunlarýn nasýl yönetildiðine, protestolara ve protestoculara karþý gösterilen fiziki reaksiyonlarýn dünya basýnýna nasýl yansýdýðýna odaklandý.

Soma gerçekten de her boyutuyla konuþulmayý hakediyor. Yüzlerce insanýn ölümü dünyanýn hiç bir yerinde kader denerek geçiþtirilmez. Þirket yöneticileri hesap vermeli, siyasiler bundan sonra böylesi acýlarýn yaþanmamasý için neler yapýlmasý, hangi hukuki ve teknik tedbirlerin alýnmasý gerektiðini düþünmeli.

Ýnsani bir sorunun siyasileþmesi, hatta siyasi suistimalin malzemesi olmasý da kimseyi þaþýrtmamalý. Nihayetinde siyaset insan için yapýlýyor, öznesi de nesnesi de insan. Böylesi büyük bir trajedi dünyanýn neresinde olursa olsun siyasileþir, iktidarlarý yýpratýr. Bazen on yýllarýn, bazen yüzyýllarýn hesabý o anki yönetimlerden sorulur.

Umarým Türkiye bu krizini de daha fazla derinleþmeden atlatýr, geride kalanlarýn acýlarý bir an önce sarýlýr, varsa sorumlular hakkýnda gereken hukuki ve siyasi müeyyideler uygulanýr, bir daha böylesine büyük trajedilerin yaþanmamasý için elden gelen her þey yapýlýr. Kriz kamplaþmanýn vesilesi olmaktan çýkartýlýr.

***

Unutmayalým ki Türkiye’nin tek sorunu Aðustos ayýnda Cumhurbaþkanlýðý koltuðuna kimin oturacaðý deðil. Kýbrýs kapýda çözüm için bekliyor. AÝHM’nin geçtiðimiz günlerde aldýðý  tazminat kararý bütün dengeleri sarsacak bir potansiyel taþýyor. Rum tarafý tazminatý öne sürerek isterse müzakere sürecini uzatabilir.

Kürt sorunu deseniz býçak sýrtýnda. Atýlacak bir kaç adýmla demokratikleþmek de mümkün, hareketsiz kalmakla maksimalist taleplerin yeniden þiddet kullanýlarak dillendirilir hale gelmesi de. Ýsrail ile olan iliþkilerin normalleþmesi de an ve belli ki bir kaç yeni siyasi inisiyatif meselesi.

Benzer þeyleri soykýrým ve Türkiye’nin Batý dünyasýyla iliþkileri için de söylemek mümkün. Bu yazýnýn kaleme alýndýðý Los Angeles’de TESEV bünyesinde gerçekleþtirdiðimiz bir proje kapsamýnda görüþtüðümüz diyaspora temsilcilerinden edindiðim izlenim 23 Nisan açýklamasýnýn Glendale’deki dengeleri etkilediði yönünde.

Türkiye soykýrým konusundaki proaktif siyasetini sürdürebildiði oranda bu sorunu sorun olmaktan çýkartabileceðe benziyor. Ama hepsinden acil olaný Kýbrýs meselesi. Çünkü ABD Baþkan Yardýmcýsý Biden haftaya adaya gidecek, Anastasiadis ve Eroðlu ile çalýþma yemeðinde bir araya gelecek.

Zaten bu yüzden de Davutoðlu dün Kýbrýs’a gitti ve benim görebildiðim kadarýyla AÝHM kararý sonrasýnda sarsýlsan çözüm iradesini güçlendirmek için Türk tarafýndaki tüm paydaþlarla bir araya geldi. Dýþiþleri Bakaný Davutoðlu ve Müsteþar Siniroðlu’nun yapacaðý görüþmeler sorunun çözümü konusunda Türkiye’nin kararlýlýðýný Türk tarafýna göstermesi açýsýndan önem taþýyor.

***

Ne de olsa Davutoðlu’nun AÝHM kararýnýn uygulanmasý konusunda söyledikleri baðlamýndan kopartýlarak basýna aktarýldý, 90 milyon Avrouk ceza “rekor” sýfatlamalarýyla olduðundan daha önemli hale getirildi, bu ödemenin çözümün parametresi olarak kullanýlma olasýlýðý manþetler vasýtasýyla öldürülmeye çalýþýldý.

Oysa Mahkeme kararý zamanýnda verilmiþ olan bir insani zararýn manevi tatminine yönelikti ve çözüme hazýrlanan Türkiye’nin bu tür taleplere de alýþkýn olmasý gerekirdi. Kaldý ki bireysel bütçelerimiz için astronomik olabilecek böylesi rakam olayýn büyüklüðü karþýsýnda sembolikti. 90 milyon Boðaz’da bir yalý parasýna eþ deðerdi.

Evet, 1964-74 arasýnda Türkler de zarara uðramýþ, onlarýn da maddi ve manevi zararlarýnýn tazmin edilmesi þartý. AÝHM’nin bu gerçeði tabii ki göz önünde bulundurmasý gerekirdi. Ama her þeyden önce Türkiye’nin týpký Kýbrýs Cumhuriyeti adýna hareket eden GKRY gibi ayný mahkemeye dört devlet baþvurusu yapmasý gerekirdi. AÝHM ancak baþvuru yapýlýrsa harekete geçebilen bir mekanizmaya sahipti...