Biz, yoktuk. Onun bunun eteðinde dolaþmalýydýk, kendimiz olmamalýydýk. Kendimiz olarak varolmamalýydýk. Böyle bir ‘kader’ yazdýlar bize!
CHP’ye kýzýnca, AP’ye gitmeliydik. Olmadý CKMP, olmadý DP, olmadý Millet Partisi... Sen kendin olma da kimin þemsiyesi altýna girersen gir.
Demirel bize yeterdi. Ýki kere ‘Cenab-ý Hak’ der, bizim adamlarý baðlardý.
Risale-i Nur talebeleri, ‘bizden hiç namzet gösterilmemiþ’ diye sitem ettikleri zaman, ne demiþti Demirel? “Ben varým ya!”
Bizim, siyasi bir varlýk olarak ortaya çýkmamýza, (Allahu Alem) CHP’yi iktidar etmek için izin verdiler. (O zaman bu görüþün safsata olduðunu düþünürdüm. Ama ‘bað-ý dehrin hem hazanýn hem baharýn gördükten’ sonra, þimdi, kuvvetli bir ihtimal olarak görüyorum.)
Bu þekilde, CHP’nin iktidara gelmesini saðladýlar da... 60 darbesine ‘Günaydýn’ baþlýðýyla övgüler düzen Ecevit’i baþbakan yaptýlar.
Ama cin, þiþeden çýktý. Rahmetli Erbakan’ý olmadý zaptedemediler. Kapýdan kovduysalar bacadan girdi. Partisini kapattýlar da kapattýlar. Hapsettiler, tahfif ettiler, karikatürize ettiler, ama ne ettilerse tüketemediler.
Bizim medyanýn, Erbakan’a karþý iþlediði günahlar yedi düvele yeter!
Yazmýþtým, Erbakan Ahiret’e göçtüðünde, “Devlet, Erbakan’a tören düzenlemeyi haketmedi.” Devletin günahý çok. Zaten devlet medyayý, medya da devleti ayartýyor böyle pis iþlerde.
28 Þubat çöktü üstümüze. O zaman güya hesaplar yapýlýyormuþ, ‘þu kadar can kaybý olabilirmiþ’ falan... O adi darbecilerin yaptýðý hesaplardaki can kayýplarý da herhalde bizdik!
Sonra bir kapý açýldý, bu topraðýn insanlarýnýn, ‘öz yurdunda garip’, ‘öz vatanýnda parya’ olanlarýn siyaset yapabilmesi için.
Sýfýrý tüketmiþti siyaset.
Ecevit bitmiþti. Kendi partisinden adamlar, hastanelerde süründürüyordu Ecevit’i. Mesut Yýlmaz’ýn baþka alanlardaki þöhreti, siyasetteki þöhretinden daha yaygýndý. Ekonomi yerin dibine girdi.
Milletin sandýða gitmesini lüzumlu kýlacak bir tane siyasetçi yoktu. Þu adama oy verin denilecek ilaç için bir tane adam yoktu.
Recep Tayyip Erdoðan vardý bir tek. Mesut Yýlmaz ve adamlarý, 28 Þubat’ýn brifingli yargýsýyla elele verip ‘güzel þiir okuma suçundan’ hapse attýlar Erdoðan’ý. Siyaset yapmasýný da yasakladýlar.
Bir ‘hamle’ yaptý Erdoðan. Fazilet Partisi’nde bir kadro deðiþimi gerçekleþtirmeyi denedi.
Abdullah Gül’le omuz omuza yaptý bu denemeyi. Ýçten ve demokrat bir denemeydi. Ýyi de sonuç alýndý. Evet, ‘gelenekçi’ diye tanýmlanan kadrolarýn yönetimi devam etti, ama, Erdoðan’ýn tarafýnda büyük bir enerji biriktiði herkes tarafýndan anlaþýlmýþ oldu.
Birbirlerine güvendiler ve bu güvenleri hiçbir zaman boþa çýkmadý.
Yeni kurulan partinin lideri Erdoðan’dý ve Erdoðan’ýn siyasetteki varlýðý, Türkiye’nin her tarafýnda o zamana kadar görülmemiþ bir heyecan üretiyordu.
Büyük ve kesin bir zaferdi, ilk seçimlerde kazanýlan. Milletin huzurunun ortasýna incir aðacý dikenler bir günde tasfiye oldular. Millet, Ecevit’i bir tarafa, Mesut Yýlmaz’ý öte tarafa savurdu.
Zaferin sonunda, Abdullah Gül, Baþbakan oldu. Bu, Erdoðan’ýn tercihiydi ve doðru bir tercihti.
Sonra, Türkiye, o saçma, o yüzkýzartýcý yasaðý kaldýrmayý tercih etti.
Yasak kalktý, Erdoðan milletvekili oldu.
Gül, o gün sandalyesini sahibine, Erdoðan’a verdi. Bu deðerli bir ‘hikaye’ydi. Ýkisi siyasetçi de bu ‘deðer’in farkýndaydý.
Çok badireler atlattýlar. 28 Þubat’ýn bakýyeleri, ikide bir çelme taktý.
Bizim medya, Erbakan’a karþý iþlediði günahlarýn yüz katýný Erdoðan’a karþý iþledi.
Cumhurbaþkanlýðý seçimi herkes için büyük bir sýnavdý. Erdoðan, o günlerde üst üste birkaç sýnav birden verdi.
Risk aldý, Abdullah Gül’ü tercih etti.
367 hokkabazlýðýyla karþý karþýya geldi. Bu hokkabazlýðýn hakkýndan gelmek için bir seçim daha kazanmasý gerekti.
Kazandý. Yüzde 47’ye çýktý AK Parti’nin oyu.
Cumhurbaþkanlýðý seçimi yeniden yapýlacaktý. O gün, Erdoðan aday olabilirdi. Kimsenin bir diyeceði olamazdý.
O, feragat etti.
Gül, Türkiye Cumhuriyeti protokolünün en yüksek seviyesine çýktý.
Bu hikaye, sadece Türk siyasi tarihinde deðil, dünya siyasetinde de benzeri olmayan bir hikayedir.
(Putin-Medvedev demeyin. Onlar, bizdeki gibi ateþ çemberinden geçmediler.)
Son aylarda, siyasetin bu iki çok önemli figürü arasýnda bir sorun icat etme çabasý var.
Ellerini ovuþturanlar.
Muhayyel bir soruna yatýrým yapan deðiþik deðiþik adamlar, deðiþik deðiþik muhitler.
Kimi iþ dünyasýnda, kimi medyada, borsa tabiriyle böyle bir sorunu ‘satýn almaya’ çalýþan tipler.
Bir sorun alevlensin diye ateþ taþýyanlar, üfleyenler.
Benim bildiðim bir þey var, bizleri üzen þeyler onlarý sevindirir. Bu hep böyle olmuþtur.
Bizi sevindiren þeylere de onlar gýcýk olurlar.
Ben, Türk siyasetinin zirvesindeki bu iki çok önemli þahsiyetin, bahsini ettiðim çevreleri, tipleri çok iyi tanýdýklarýný, ikisinin de onlardan çok çektiklerini biliyorum.
Onlara fýrsat vermeyecek dirayette ve ferasette olduklarýný da biliyorum.
Zamaný gelince, onlar sukutu hayale uðrayacak.
O gün gelecek.