Bu iki arkadaş kimden ne kaçırıyor?

Biri “İçim kan ağlıyor ama destekleyeceğim” diyor... 

Diğeri, “Kafam hiç rahat değil” diyor. 

İçi kan ağlayan kişi, CHP genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu... Tezkereye “evet” demek zorunda kaldığı için “hendekteki arkadaşları”ndan anlayış ve merhamet dileniyor. 

Kafası hiç rahat olmayan kişiye gelince... 

Bu da, Selahattin Demirtaş’ın siyasi çizgisini “hayranlıkla” izlediğini söyleyen Ekrem İmamoğlu’ndan başkası değil. 

Kafası neden rahat değilmiş? 

Bilmiyoruz... 

Bir gazeteciye bazı açıklamalar yapmış ama ne dediği, neyi murat ettiği, “Barış Pınarı” operasyonunu destekleyip desteklemediği anlaşılamıyor. 

Net tek cümlesi şu: “Sonuçta şehitlerimiz oluyor ve buna çok üzülüyoruz; ama yine de şunu vurgulamak istiyorum: Silahlı Kuvvetlerimizin, Mehmetçiğimizin tabii ki yanındayız...”

Sizi bilmem ama açıklamadaki “tabii ki” sözcüğü beni rahatsız etti. 

Niye “tabii ki?”

Bu vurgulamayla neyi (hangi duygunuzu) kamufle ettiğinizi sanıyorsunuz? 

Kimden ne kaçırıyorsunuz? 

Normalde desteklememeniz gerekiyordu ama içiniz kan ağlayarak tezkereye “evet” dediniz... Yine içiniz kan ağlayarak Silahlı Kuvvetlerin yanında duruyorsunuz... 

Öyle mi? 

Kaldı ki, ifadeyi güçlendirmenize gerek yok: “Silahlı Kuvvetlerimizin yanındayız” demeniz kâfiydi.

 

Bak Selo, Kobani düştü düşüyor

"Kobani düştü düşüyor...” Bu sözün hangi bağlamda ve hangi endişelerle söylendiğine bakmadan, yıllarca şerefsizce tezvirat ürettiler. Erdoğan, Kobani’nin düşmesini istiyormuş... “Kobani düştü düşüyor” derken de, gizli sevincini dile getiriyormuş.  

Önce sözün tamamını okuyalım... 

Bakalım öyle miymiş? 

Bakalım Erdoğan gizli sevincini mi dile getiriyormuş? 

Buyurun: “Havadan bombalamak suretiyle bu sorunlar çözülmez. İşte IŞİD terör örgütü çıktı. Bu Suriye’de güç buldu. Bunlar İslam adına Allah-ü ekber diyerek, Allah-ü ekber diyenleri öldürüyorlar. Müslüman müslümanı bu şekilde öldürebilir mi? Müslümanın müslümana kanı, canı, malı, ırzı haramdır. Kardeşlerim şunu çok iyi bilmemiz lazım. Sadece havadan bombalamak suretiyle bu terörü sona erdiremezsiniz. Aylar geçti herhangi bir netice yok. Şu anda Kobani de düştü düşüyor. Uçuşa yasak bölge ilan edilmesi lazım. O bölgeye paralel güvenli bölge ilan edilmesi lazım. Suriye’de ve Irak’ta ılımlı muhalif kesimin hem eğitilmesi hem donatılması lazım...”

Kobani üzerinden tezvirat üreten şerefsiz takımı iyi hatırlayacaktır. 

Bu konuşma Gaziantep’te yapıldı. 

Eleştirilerin odağında, DEAŞ’ı başımıza bela eden ve bütün taleplerimize kulak tıkayan Amerika vardı. 

Çünkü müttefikimiz Amerika tampon bölge oluşturulmasına, DEAŞ’ın lojistiğini kesecek tedbirlerin alınmasına ve tespit edilen paralel hattın uçuşa yasak bölge ilen edilmesine karşı çıkıyordu. 

DEAŞ, bu hattı kullanarak Kobani’yi kuşattı. 

Sonra ne mi oldu? 

Büyük bir göç dalgası başladı. DEAŞ teröründen kaçan Kürtler Türkiye tarafından tahliye edildiler. Yani, güvenli bir şekilde sınır içine alındılar. 

PYD/YPG de, bu kaosu kullanarak Kobani’ye girdi ve bir çatışma mizanseniyle şehri DEAŞ’tan teslim alarak işgal haritasını genişletti. 

Barış Pınarı operasyonundan sonra bu işgal sona erecek. Yani Kobani düşecek.

Hadi aynı tezviratları üretsinler. “Kobani düştü düşüyor” üzerinden yeni bir rezillik sahnelesinler. Kitleleri sokağa döksünler. Murathan Mungan’a “yaşım genç olsaydı” dedirtsinler. 

Bekliyoruz...