Eski Cumhurbaþkaný Abdullah Gül ve eski Baþbakan Ahmet Davutoðlu sosyal medya hesaplarýndan “kayyým kararýný” eleþtirmiþler.
Böyle atraksiyonlar Batý’nýn (yani Kati Piri’nin) çok hoþuna gidiyor.
Bu iki bey de, Batý’nýn hoþuna gidecek þeyle söylemekte oldukça cömert...
Ýlki (yani Abdullah Gül), bir üniversitede yaptýðý konuþmada, “Ýç iþlerinizi düzenlemezseniz, darbe ve iþgal kaçýnýlmaz hale gelir” demiþ, istikbaldeki darbeye (ya da NATO iþgaline) mazeret üretmiþti. Üstelik bu konuþmayý, 15 Temmuz’dan birkaç ay sonra yapmýþtý.
Ýkincisi (yani Ahmet Davutoðlu), hem partisini, hem de “ona vefadan asla ayrýlmayacaðým” dediði Cumhurbaþkaný Erdoðan’ý Batý’ya jurnallemiþti.
Sonra da þunlarý söylemiþti: “Türkiye son üç yýldýr çok kötü yönetiliyor. Ben Baþbakanlýðým döneminde gazetecileri korudum.” (Baþbakanlýðý döneminde koruduðu gazetecinin ismini söyleyelim: Can Dündar.)
Bu iki Bey, kayyým kararýndan dolayý çok mutsuz...
Gerekçeler üzerinden bir deðerlendirmeleri var mý?
Hayýr.
Konunun “hukuki” boyutunu incelemiþler mi?
Hayýr.
Biri (Ahmet Davutoðlu), PKK rezaleti ortadayken coþmuþ, (aslýnda sýk sýk coþuyor), “Yeniden çözüm süreci” demiþti. Hem de PKK’nýn masayý devirip kaçtýðý ve terör destekçisi Amerika’nýn dümen suyuna girdiði dönemde...
Medyadan adamlarý þu sýra sýk sýk dile getiriyor “yeniden çözüm süreci”ni... Diðeri de (Gül), tepkisiz görünüp sýrýtarak onaylýyor.
Bir tarihte böyle þeyler vardý, hatýrlayacaksýnýz. Bir “çözüm masasý” kurulmuþtu.
PKK silah býrakacak, “sorunlar” müzakere yoluyla halledilecekti.
Devlet buna hazýrdý. Daha doðrusu inandýrýlmýþtý. Ýþ, büyük ölçüde kamuoyunu buna ikna etmeye kalýyordu.
Devlet, “Akil adamlar heyeti” eliyle ikna seferberliðine giriþmiþken, bir þey oldu.
PKK masayý devirip kaçtý. (Davutoðlu o sýrada Baþbakandý.)
Karþýmýzda çünkü, “silahlý örgüt” tanýmlamasýnýn da ötesinde, sürekli “stratejik hamleler” yapan ve silahýn meþruiyetini saðlamak için önüne gelen her fýrsatý kullanan uluslararasý bir yapý (bir örgüt) vardý.
Bu yapý, Mehmet Altan, Cengiz Çandar ve Hasan Cemal gibi liberallerin akýl vermeleriyle, daha büyüðüne talipti... Devlet olmak istiyordu. “Barýþa gönüllüymüþ gibi” göründüðü dönemlerde bile, el altýndan barýþ ihtimalini uzaklaþtýran hamleler yapmýþ, sürekli etki alanýný geniþletmiþti.
PKK’nýn siyasi uzantýsý olan partinin (HDP’nin) durumu da farklý deðildi.
HDP, “çatýþmasýzlýðý” bitiren karakol baskýnlarýný ve toplu katliamlarý sürekli “devlet içindeki gizli el”e ihale ediyordu ama “devlet içindeki gizli el”in varlýðýný kullanarak nüfuz alanýný geniþleten ve bunu silahýn meþruiyetine gerekçe yapan PKK’yý sulh çizgisine çekecek siyasal bir tutum geliþtirmiyordu/geliþtirmek istemiyordu.
Devlet içinde barýþ istemeyenler vardý, bu görülüyordu ama Kürt siyasal hareketi içindeki bazý unsurlarýn barýþ konusundaki gönülsüzlüðü ve PKK’ya alan açan tavýrlarý mesele bile yapýlmýyordu.
Sýnýr dýþýna çekileceklerdi, çekilmediler. Küçük miktarda çekilmeler oldu. Sonra geri döndüler.
Devleti muhatap alacaklarýný söylemiþlerdi, “çözüm” istemeyen þer ittifakýný ve “üçüncü göz” yerine koyduklarý yabancý istihbarat örgütlerini muhatap aldýlar.
Bölgede asayiþsizlik yaratmayacaklardý. Asayiþsizliðin kralýný sergilediler. (Yol kesmek, daða adam kaldýrmak, vergi toplamak, rakip partililere gözdaðý vermek, korucu öldürmek, trafik denetimi yapmak gibi “eylemlerle” bölgede hem terör estirdiler, hem de jandarma rolü oynadýlar. Hem de, bölgeyi silah deposu haline getirdiler.)
Bu iki Bey, kayyým kararýný eleþtiriyor ve “yeniden çözüm sürecine” yatýyor.
Ben de þunu merak ediyorum:
Türkiye’nin aleyhine olan konularda bu iki Bey’i neden hep senkronize halde görüyoruz?
Nedir dertleri?