Bu İşçi Partisi alkışlanır

Başlığa takılan paralelci, “Bak, gördün mü? Şimdi de İşçi Partisi’ni alkışlıyor... Biz dememiş miydik, yandaşlar Ergenekon örgütünün yörüngesine girdi diye... İşte kanıtı!” diyecek.

Erken hevese kapılmasınlar...

Başka bir “İşçi Partisi”nden söz ediyorum

Önce haberi okuyalım isterseniz: “Avustralya’da burka giyen kadınların Federal Parlamento’da oturumları ancak camlı bölmeden izlemelerini zorunlu kılan kurallar, İşçi Partisi’nin ‘bu yapılan ayrımcılıktır’ itirazları üzerine kaldırıldı. Parti sözcülerinden Tony Burke, ‘Müslüman kadınlara yönelik bu ayrımcılıktan vazgeçilmesini memnuniyetle karşılıyoruz’ dedi... Ama bu ayrımcılık fikri konusunda Senato ve Meclis başkanlarının bir açıklama yapması gerekiyor...”

Meşruti monarşi altında inim inim inleyen Avustralya’da durum böyle...

Bir de “aydınlanmış insanlar”ın dünyasına bakalım...

Fransa’ya gidelim...

İnsanlığa “değerler” armağan etmiş Fransa’da peçeli kadınların opera izlemeleri yasak.

Haberi okuyalım: “Paris Operası’nda seyirciler arasında peçeli bir kadın temsil esnasında salondan çıkarıldı. Olay, ‘La Traviata’ isimli operanın temsili sırasında yaşandı. Oyuncuların, peçeli izleyicinin huzurunda oynamayı reddederek olay çıkarması üzerine turist kadının salondan çıkartıldığı belirtildi.”

Bu iki haberi merkeze alarak türlü yorumlarda bulunabilirsiniz... “Nefret suçu, ayrımcılık, ötekine tahammülsüzlük, uygar Batı’nın sahte yüzü” türünden çıkarsamalar yapabilirsiniz.

Hepsi uyar...

Konunun “İslamofobi”yle ilişkisini de kurcalayabilirsiniz...

Esasında durum biraz da böyle... “Yükselen politika” olarak İslamofobi fikriyatının yol açtığı buna benzer yüzlerce, hatta binlerce örnek sıralanabilir.

Kendine demokrat ve insanlığa değerler armağan etmiş uygar Batı, ötekiyle karşılaştığında, bu değerlerle örtüşmeyen “fobik” bir tutum geliştiriyor ne yazık ki.

Hayır, buradaki “psikozu” anlamak ve yerli yerine oturtmak gibi bir derdim yok... Bir “köşe yazısı” münderecatı içinde halledilebilecek bir mesele değil bu.

Derdim şu: Küçük bir çabayla bile kavranabilecek “ayrımcılık” fikri, nasıl olur da değerlerle var olabilen insanlar tarafından görülmez? Avustralya İşçi Partisi’ni bu nedenle alkışlıyorum işte.

Bir de buradaki İşçi Partisi’ne bakalım...

Doğu Perinçek’in patronajındaki bu partinin hangi değerleri temellük ettiğini, “emek” kavramının neresinde durduğunu, “işçi hakları” lafzının altını dolduracak hangi politikaları ürettiğini bilmiyoruz.

Bildiğimiz şu:

Bu parti, emekçinin (onların hoşlanacağı ifadeyle söyleyelim; “geniş proleter yığınların”) inanç ve değer tercihlerine karşı sürekli bir “mücadele hali” içinde...

Menfur 28 Şubat sürecinde, başörtüsü özgürlüğü taleplerine karşı Doğu Prinçek’in “İlericilerin tankları var” diyerek fobik (hatta düşmanca) bir tutum geliştirdiğini hatırlayalım... Unutmak mümkün mü?

Hatta, asker sopasıyla tedip etmeyi bile yeterli bulmuyordu devrimci Perinçek; “Devrim yasaları uygulansın,
İstiklal Mahkemeleri kurulsun”
diye bağırıyordu...

İşçi Partisi örgütleri, o dönemde, bütün ülkeyi, “Devrim yasaları uygulansın” afişleriyle donattılar ve darbeye lojistik destek sağladılar... Nasıl unutabiliriz?

Unutmamamız ve sürekli hatırda tutmamız gereken bir “tutum”un altında da, “kelimelere dans ettirme becerisine sahip” usta yazar Ahmet Altan’ın imzası bulunuyor...

Mehmet Yakup Yılmaz’ın “Fransız Ahmet” diye taltif ettiği usta yazar, bir süre önce “Opera’da mescit” diye bir yazı yazmış, “opera” türünden yüksek sanat verimlerinin ancak belli sınıfların tüketimine sunulabileceğini ima etmişti...

Fransız Ahmet, elbette Fransa’daki “hemcinsleri” gibi düşünecekti...

Niye şaşırıyorduk ki?