Bu işi öğrenemeden gideceksin hocam!

Haluk Koç’u severim. İyi hekimdir. İyi insandır.

İyi hekimdir... Yolu vaktiyle hastanelere düşmüş Ankaralılara sorun, size Haluk Koç’tan müthiş hekimlik ve fedakârlık öyküleri anlatacaklardır.

İyi insandır... Her müşkülünüze koşar, her probleminizi çözer. Durumundan yakınmaz. Sizi borçlandırmaz.

İyi hekim ve iyi insan Haluk Koç, iyi bir siyasetçi olmayı beceremedi ne yazık ki.

Klasik siyasetçilerde alışık olduğumuz agresif ve cedelci tavra sahip değil. Denilebilirse, fazlasıyla sinik ve eğlenceli, üstelik “kötü fıkra geleneğini” siyasete sokan müstesna isimlerden biri; ikili ilişkilerinde de olabildiğince naif ama siyaset başka bir şey galiba.

Haluk Koç, o “başka bir şeyi” öğrenemedi.

Öğrenemeden milletvekili seçildi, Grup Başkanvekilliğine, Genel Başkan Yardımcılığına yükseldi.

Öğrenemeden gidecek.

Konu, Sinop ve Samsun’da yaşanan gerginlikler.

Haluk Koç, “yeni bir Madımak provası” olarak görülen bu gerginlikle, partisi arasında kurulan endirekt ilişkiyi tekzip etmek ve iddia sahiplerini çürütmek amacıyla bir “basın toplantısı” düzenliyor ve aynen şunları söylüyor: “Hiçbir CHP’li bu eylemlerin içerisinde yer almamıştır. Başbakan Erdoğan, ezbere konuşuyor. Ya diğerlerine ne demeli? Kendilerine aktarılan iki bilgiyle siyaset yapmayı hâlâ eski mesleklerinden gelen alışkanlıkla tuluat yapmak zanneden bazıları, o kaba Türkçeleriyle CHP’li Sinop Belediye Başkanımızı, CHP’nin kurumsal kimliğini bu eylemlerin içindeymiş gibi sunarak, Başbakana kafasındaki projeyi gerçekleştirmek için adeta yardımcılık yapıyorlar...”  

 

Nasıl?

Harikulade “kötü bir siyasetçilik örneği” değil mi?

Haluk Koç’un “o kaba Türkçeleriyle” ifadesindeki sınıfçı aşağılama için bir kamyon laf edilebilir. “Ayrımcılığın” ve “ötekileştirmenin” vardığı bu yeni boyut üzerine, kem söz sahibini utandıracak bir dizi “ayıplayıcı söz” sıralanabilir.

Şu kadarını söyleyeyim:

Haluk Koç’un Türkçesini kaba bulduğu kişi, BDP’nin Türk kökenli milletvekili Sırrı Süreyya Önder.

Koç’a göre, Önder’in Hem Türkçesi kaba, hem de siyaseti eski mesleğinden gelen alışkanlıkla “tuluat yapmak” zannediyor.

Burada aşağılanan kim ve ne?

Mahut milletvekilinin kendisi mi? Mesleği mi? Mensubu bulunduğu parti mi? Özel vurguların ve “yerel söyleyiş biçimlerinin” öne çıktığı Türkçe mi? Yoksa o Türkçeyle konuşan bütün bir halk mı?

Hangisi?

Bilebildiğim kadar, Sırrı Süreyya Önder, Sinop olaylarından CHP’li Belediye Başkanını sorumlu tuttuğu için özür diledi. Konu kapandı.

Hayır, konu kapanmamış.

Madem öyle, Haluk Koç’un ısrarla açık tuttuğu menfezden girelim.

Doğrudur, CHP kurumsal olarak Sinop ve Samsun olaylarının içinde yer almamıştır.

Peki, bu olayları ortaya çıkaran geleneksel “galeyan kültürümüze” kadim ve kurumsal CHP hiç mi katkıda bulunmamıştır?

Birgül Ayman Güler’in payı yok mudur bunda?

Birgül Ayman Güler’i “yürekten”destekleyen “sağcı”Süheyl Batum’un payı yok mudur?

Birgül Ayman Güler’in yanlış anlaşıldığını söyleyen Deniz Baykal’ın payı yok mudur?

Birgül Ayman Güler’e, Ne yapıyorsun sen? Bunlar söylenecek laflar mıdır?” demeyen, diyemeyen Kemal Kılıçdaroğlu’nun payı yok mudur?

Ne demişti değerli İzmir milletvekili Birgül Ayman Güler?

“Türk ulusuyla Kürt milliyeti eşit olamaz. Bundan sonra biz savunmadayız, bundan sonra meşru müdafaa hakkı için saldırıdayız...”

 

Hangi meşru müdafaa hakkı ve kime karşı saldırı?

Haluk Koç bize bunun tevilini yapsın.

Bir başka değerli İzmir milletvekili Mahmut Esat Bozkurt da, “Türk, bu ülkenin yegâne efendisi, yegâne sahibidir. Saf Türk soyundan olmayanların bu memlekette tek hakları vardır; hizmetçi olma hakkı, köle olma hakkı. Dost ve düşman, hatta dağlar bu hakikati böyle bilsinler” diyordu.

Hayır, bunun tevilini isteyecek kadar kalpsiz değilim.

Kayıtlara geçsin diye yazıyorum.