Haber sitelerinde, “Bu iþin böyle olacaðýný iki ay öncesinden öngörmüþtü” þeklinde haberler okuyorum.
Birileri iki ay öncesinden öngörmüþ, birileri bilmem kaç hafta öncesinden haber vermiþ; Baþbakan Davutoðlu kýsa zaman içinde koltuðunu býrakabilirmiþ...
Bunu “gazetecilik baþarýsý” olarak sunuyorlar.
Doðrudur.
Burada, zorlarsak, bir gazetecilik baþarýsý bulabiliriz. Ama bana, daha çok “tahmin baþarýsý” gibi geliyor. Bu arkadaþlar siyaset gözlemciliðini býraksýn, þans oyunlarý oynasýn. Mutlaka tutturacaklardýr.
Ben daha iddialý bir þey söyleyeceðim:
Bu iþin böyle olacaðýný, yani Baþbakan Davutoðlu’nun kýsa süre içinde koltuðunu býrakmak zorunda kalacaðýný, ben çok daha öncesinden, yani Davutoðlu göreve gelir gelmez biliyordum.
Kimseye haksýzlýk etmek istemem.
Davutoðlu, zaman zaman sýnýrlarýný zorlayan çýkýþlar yapsa da, son tahlilde naif bir insan, naif bir siyasetçiydi...
Uyum göstermek istedi. Buna kendini zorladý. Ama rüþtünü de ispat etmek istedi. Ve bu durumunun “lideri” tarafýndan görülmesini, takdir edilmesini bekledi. Gücenmesin ama sanki küçük bir ego sorunu yaþadý. “Güçlü Baþbakanlýk” döneminin kapandýðýný hesap edemedi. Ya da, bu gerçekle yüzleþmek istemedi.
Hayýr, bunun müsebbibi Erdoðan deðildir...
Erdoðan’ýn baskýn kiþiliði ve karizmasý da mutlaka belirleyici rol oynamýþtýr ama “güçlü Baþbakanlýk” modeli, 21 Ekim 2007 referandumuyla kâðýt üzerinde, 10 Aðustos 1014 Cumhurbaþkanlýðý seçimiyle de “fiilen” bitti.
Kaç yýldýr bu köþede yazýp duruyorum.
Neredeyse bütün televizyon konuþmalarýnda dile getiriyorum.
Ýdari yapý (güçlü Baþbakanlýk modeline dayalý idari yapý), 21 Ekim referandumuyla bozuldu.
Buna Meclis’e Cumhurbaþkaný seçtirmek istemeyenler; yani 367 rezilliði ve “e-muhtýra” dâhil, her türlü gayrý ahlaki yolu deneyen hokkabazlar yol açtý...
Hem seçilmiþ Cumhurbaþkaný, hem seçilmiþ Baþbakan olmaz.
Dolayýsýyla, “seçilmiþ” ve neredeyse sýnýrsýz yetkilere sahip Cumhurbaþkanýnýn olduðu yerde, “güçlü Baþbakanlýk” modeli yürümez. Erdoðan da olsa yürümez...
Nitekim yürümedi.
Davutoðlu, hem sistemden kaynaklanýn arýzanýn, hem de “Yeni bir dönem baþlatabilirsiniz, en büyük siz olabilirsiniz” diyen danýþmanlarýnýn kurbaný oldu.
Enerjisini, “bozulan idari yapýnýn tamiri” için sarf etseydi, her geçen gün daha acil hale gelen “yeni anayasa” ihtiyacýna uygun bir yöneticilik sergileseydi ve kimi danýþmanlarýnýn iðvasýna kapýlmasaydý durum daha farklý olabilirdi.
Her þeye raðmen, naif, temiz, iyi niyetli bir siyasetçi portresi çizdi ve dönemini kapattý.
Ve “teþekkürle” uðurlanmayý hak etti.
HAMÝÞ:
Kendisinden hazzetmem. Bunu söylemem þart deðil ama hadi söylemiþ olayým: Benim gözümde dünyanýn güvenilmez kiþisidir. Bu düþüncemi deðiþtirebileceðimi zannetmiyorum. Yakýndan tanýdýðým ve bazý tutumlarýný bildiðim için bu düþüncem deðiþmez.
Birazdan söyleyeceklerim lütuf deðil.
Kendisi kabul etmeyebilir.
Ben olsam kabul etmem, “Hadi oradan... Beni övmek sana mý kaldý!” derim.
Dolayýsýyla, Ahmet Hakan Coþkun’un da böyle bir hakký bulunuyor.
Bence bu hakkýný kullansýn. Belden aþaðý vurmasýn, delikanlýlýðý elden býrakmasýn, istediði þeyi söylesin. Kýzmam.
Evet, Ahmet Hakan Coþkun’un, kibir abidesi Ahmet Altan’a verdiði cevabý beðendim.
Hem de ne cevap! Okurken, “Az bile söylemiþ... Daha aðýrýný hak ediyor yüceler yücesi Ahmet Altan” dedim.
Kaldý ki, “Benim dikkatimi çekmeyi baþardýn delikanlý. Hadi beni canlý yayýna çýkar da, gör gününü” diyen bir adama, bu adamýn paþazade kibrine karþý ne söylense azdýr.
Beðendim ve destekliyorum...
Üstelik bu adam, “Operada mescit” baþlýklý rezil yazýsýyla sýnýfsal konumunu (“soylu bir babaannenin” torunuymuþ da, filan...) gözümüze sokmuþ, bunu da tabansýz ve temelsiz bir “delikanlýlýk” gösterisiyle maskelemiþ bir adamdýr. Bir sahte okeydir.
Siyaseten vardýðý yer de “darbe düþüncesi”dir...
Bu adama ne söylense azdýr!