Eðer, herhangi bir siyasi sistemin barýndýrdýðý kontrol sistemlerini ýskalayýp, tartýþmalarý kiþiselleþtirdiðinizde her sistem çürür, bunun için sistemin adý demokratik parlamenter sistem olmuþ veya geniþ yetkili cumhurbaþkanlýðý olmuþ, hiç fark etmez. Mesela, bütün bu tartýþmalar içinde kamuoyuna anlatýlmayan veya gözünden kaçýrýlmaya çalýþýlan önemli bir gerçek var: 1982 Anayasasý, bu ülkeye “hybrid” (melez) bir siyasi sistemi dayatmýþtýr.
12 Eylül darbesi sonrasý yazýlan anayasada öngörülen, darbe lideri Kenan Evren’ den sonra da, cumhurbaþkanlýðý makamýný o dönemin güçlü bir generalinin dolduracaðý ve “vesayet”in uzun süre devam edeceði yönündeydi.
1982 Anayasasý’ný savunmak, demokratik parlamenter sistemi savunmak deðildir, aksine, baþbakanlýk makamýný cumhurbaþkanýnýn doðrudan kontrolüne sokan, meclisi güçsüzleþtiren, bu arada, cumhurbaþkanýna hiç bir sorumluluk çok geniþ yetkiler tanýyan bir sistemi savunmaktýr.
Bu ülkenin hukukçularý nerede, neden çýkýp, bir darbe anayasasýnýn gerçek yüzünü vatandaþa anlatmýyorlar? “Diktatörlük” sakýz edilmiþ bir kelime, zaten bu anayasa, “darbeci geleneðin ve cumhurbaþkanlýðý vesayetinin” sürmesi için yazýlmýþ, memleketin siyasi geliþimini büyük kaoslara sürükleyen bir anayasa, neden söylemiyor, aksine arkasýna saklanýyorsunuz?..
Turgut Özal liderliðindeki ANAP, 1983’te seçimi kazandýðýnda, Ankara’da neler yaþandý, gidip bir Halil Þývgýn’ a sorsanýza... Evren, seçimi kazanmýþ, tek baþýna iktidar olmuþ Özal’a baþbakanlýk görevini vermeyip, seçimi fesh etmeyi planlýyordu, kaç gün kapýda bekletti Özal’ý, zor ikna ettiler...
“Ben bu seçimi falan sevmedim, Özal’ý da tanýmam” deseydi ne yapacaktýk, hiç!..
Özal ,bu nedenle bütün siyasi riskleri üzerinde toplayarak 1989’da cumhurbaþkaný seçildi, derdi, “vesayet güçlerinin sivil siyaset üzerindeki hegemonyasýný kýrmaktý...” Oraya geçtiðinde mevcut sistemle kýramayacaðýný anladý, o yüzden “baþkanlýk sistemi” arayýþýný dile getirmeye baþladý... Merhum, derdini anlatmaya çalýþýrken, yýllarca Evren’e tek kelime etmemiþ bugünün de pek çok anlý-þanlý yazarý Özal için “alýþamadým, benim cumhurbaþkaným deðil” yazýlarý yazýyordu... Süleyman Demirel, o günlerdeki koalisyon ortaðý Erdal Ýnönü’nün cesur desteði olmasa Çankaya’ya yürüyebilir miydi, sanýyorsunuz, geçiniz. Zaten sistem, ondan sonra belki bir general bulamadý ama, Ahmet Necdet Sezer’i ne yaptý, etti, o makama oturttu!..
Ýçimize siniyor mu, hayýr...
Erdoðan iþ baþýna geldiði günden bu yana bir gerçeði gösteriyor: “Vesayet generalleri ve hukukçularý için yazýlmýþ bu anayasa ile bu memleketi yönetirim, yetkilerimi sonuna kadar kullanýrým, hiç bir sorumluluðum da olmaz. Davul baþbakanýn boynunda, sopa da benim elimde olur” diyor. Yanlýþ mý, doðru. Þu anda ne yapmaya çalýþýyoruz, bir kontrol mekanizmasý getirmeye çalýþýyoruz, “güçler ayrýlýðý” ilkesini belli bir sistem zemininde tarif ediyoruz. Sanki, 1982 anayasasýnda yasamanýn büyük bir gücü vardý, iktidar partisi meclisi tümüyle kontrol etmiyordu, þimdi mi yasama bir kenara itiliyor, hukuk insanlarýna sesleniyorum, bütün bunlarý anlatmak biz gazetecilerin iþi mi, Allah aþkýna...
Yapýlan bu kýsmi deðiþiklik içimize siniyor mu, hayýr!.. “Melez sistemin” bütün kurumlarý orada dururken, biz burada yalnýz güçler ayrýlýðý ilkesini yeniden tarif ve yürütmenin sistemdeki yerini belirlemekle meþgulüz... YÖK bile orada duruyor, üniversite rektörlerini atamak cumhurbaþkanýnýn iþi olarak devam mý etmeli, tabii ki hayýr...
CHP hatalý... Deðiþim sürecinin içinde yer almalýydý... MHP gibi pazarlýk masasýnda olmalý, kendi seçmeninin beklentileri için mücadele etmeliydi, oysa, “sol kanat” olduklarýný savunan CHP ile HDP’nin bir “darbe anayasasýnýn melez sisteminin savunuculuðunu” yaptýðýný gördük, siyasi trajedi!..
Siyasi gücünü seçmen sandýðýna dayamýþ, bu arada bir de darbe püskürtmüþ bir siyasetçiden diktatör üretmeye çalýþanlar var, baþtaki soruya dönelim.
Eðer, sistem içindeki tüm kurumlar yerlerini korurlarsa, hiç bi’þey olmaz. Yok, taraflardan biri (yasama-yürütme-yargý)sýnýrlarýný zorlarsa herþey olur. Bakýn Brezilya’da yargý ile yasama ittifak kurdu, “baþkan” tarih oldu... Ayný durum þu anda Güney Kore’de yaþanýyor...
Türkiye gibi vesayet sistemi yaþamýþ bir ülkede cumhurbaþkanlýðý sisteminin yeni bir oligarþi yaratma riski var mý, var, bu nedenle sistemin bütün kurumlarý teyakkuzda olacaktýr, ama, kiþisel kanaatim, yeni sistemin asýl cumhurbaþkanýný yüksek risklere rotaladýðý, yasama-yargý kumpaslarýna açýk hale getirdiðidir...
Yaþayýp, göreceðiz...