Ýslam'a, Ýslam'ýn temel deðerlerine, Kur'an'a, hadise saldýrýlar devam ediyor. Ve gün geçmiyor ki Müslümanlar bu saldýrýlara ilmi ve ikna edici cevaplar vermek için harýl harýl çabalamasýnlar. Tam birine cevap verdik diye düþünürlerken bir baþka saldýrý start alýyor ve ayný kýsýr döngü devam edip duruyor. Kimse de bu saldýrýlarýn gerçekleri öðrenmeye yönelik olmadýðýný, asýl amacýn Müslümanlarý oyalamak olduðunu düþünemiyor. Müslümanlar can derdine düþsünler ki biz de düzenimizi devam ettirelim diye gerçekleþtiriliyor bütün bu saldýrýlar, diyen çýkmýyor. Oysa onlar da Ýslam'ýn inanç ve uygulama olarak gerçeðin ta kendisi olduðunu oðullarýný tanýr gibi tanýyorlar, biliyorlar. Ta sömürgecilik çaðlarýndan beri böyledir bu. Maksat, zulümleri altýnda inim inim inleyen mazlumlara el uzatacak kimseler olmasýn. Tarih boyunca mazlumlarý zulümden kurtarmak, onlarý özgürlüklerine kavuþturmak için mücadele eden Müslümanlarý bu erdem savaþýndan alýkoymaktýr.
Eskiden böyle deðildi. Eskiden Ýslam düþmanlarýna uyku haram olurdu. Bakalým yarýn hangi eleþtiri ile çýkacaklar karþýmýza diye yataklarýnda dört dönerlerdi. Hatta bir önceki saldýrýyý önceden haber almak için geceleri Peygamberimizin evinin duvarýnýn dibine sinip Kur'an'ý dinlerdi müþrikler. Tek baþýna Peygamberimiz karþýsýnda Mekke'nin ulularý, edipleri, þairleri, kâhinleri çaresizdi. Gündemi Müslümanlar belirliyordu ve müþrikler savunmadaydý.
Sonraki zamanlarda Müslüman âlimler bu özgüvenli, kendinden emin tutumu devam ettirdiler. Ýslam ordularýndan önce onlar ehlikitaptan putperestlere kadar küfrün kalelerini bir bir düþürürlerdi. Ýnançtan uygulamaya kadar onlarýn bütün çarpýklýklarýný, Allah'ýn kendilerine indirdiði kitaplarý tahrif ediþlerini, kendilerine gönderilen peygamberleri öldürüþlerini ifþa ederlerdi. Allah'ý bir yana býrakarak taþtan aðaçtan yonttuklarý putlara kulluk etme alçaklýðýna düþmelerini ve bütün ipliklerini pazara çýkarýrlardý. Sadece kendilerinin bildiklerini sandýklarý cürümlerinin Müslüman âlimler tarafýndan yüzlerine vurulmasýný aðýzlarý açýkta izlerlerdi. Müslümanlar kendilerinden emindiler, inanýyorlardý ve psikolojik üstünlük onlardaydý. Müslümanlarýn bu erdemli ve kararlý duruþlarý yüzünden de aðýz tadýyla zulümlerini icra edemez hale gelmiþlerdi.
Peki, iþler nasýl bugünkü duruma geldi? Ne oldu da Müslümanlar bu insanlýk düþmanlarý karþýsýnda bu zavallý duruma düþtüler? Müslümanlar mý erdemlerine sýrt çevirdiler? Onlar mý birden bire erdem abideleri haline geldiler? Bunlarýn hiç biri olmadý. Önceki yazýlarýmda sýk sýk vurguladýðým gibi Batýlýlar, müsteþriklerini gönderdikleri günden itibaren hep bugünlere hazýrlýk yaptýlar. Etnik, mezhebi, tarihsel zaaflarýmýzý öðrendiler. Hassas noktalarýmýzý tespit ettiler. Ve sonra bu verilerden hareketle bizi asýl misyonumuzdan alýkoyacak düzeni devreye soktular. En büyük hileleri de Ýslam âleminin hemen hemen her tarafýna kendi adamlarýný iktidara getirerek onlara çeþitli zulümler icra etme imkânlarýný verdiler. Bu düzeni devam ettirdikleri sürece de iktidarlarýna dokunmadýlar. Sonra da onlarýn iþledikleri zulümleri tarafsýz bilim adamlarý kýlýðýndaki uzmanlarý, özellikle bunlarýn yerli olanlarý aracýlýðýyla Ýslam'a, peygambere, geleneklere, hadise, fýkha, tasavvufa mal ettiler.
Ýyi niyetli Müslüman akademisyenlerin, âlimlerin bilmeleri gerekir ki bu alçak düzen devam ettikçe, savunma refleksiyle ortaya koyduklarý ilmi çabalarýn hiçbir yararý olmaz. Dert, gerçeði öðrenmek deðildir çünkü. Dert, erdemlerin gerçek temsilcilerini oyalayýp zulüm ve þirk düzenini devam ettirmektir.