Bu kadar düştünüz mü?

Yazının başlığını “Berkin ticareti” koymuştum... Polisin attığı gaz fişeğiyle hayatını kaybeden bu gencecik insanı, başkalarının politik hırsları çerçevesinde anmayı “yakışıksız”bulduğum için vazgeçtim.

Hayır, sadece Berkin’e haksızlık olacağı için değil...

Elbette Berkin’e ve yakınlarına yapılabilecek en büyük haksızlıktır, hatta vandallıktır, bir ölüm hadisesiyle “ticaret” sözcüğünü yan yana getirmek... Asıl, “insanlığa” ve “vicdana” karşı haksızlıktır...

Berkin 14 yaşındaydı... “Üzerinde eşofmanı ve kırmızı şapkasıyla karakaşlı, uzun saçlı sempatik bir yüz...” 

Tırnak içi ifade, bir Zaman gazetesi yazarına ait... Zaman yazarı, müthiş bir Berkin yazısıyla çıkıyor karşımıza. Birtakım itiraflar, iç dökme girişimleri sökün ediyor...

Okuyalım: “İtiraf edeyim, Berkin Elvan’ın dokunaklı bir hikâyesi olduğunu düne kadar fark edemedim. Haberlerin satır arasında bir isimdi sadece...”

Bu zamansız (hadi “samimi”) iç dökmeye, “işte fark ettin” deyip geçmek de mümkün.

Fakat Berkin’i fark eden, onun dokunaklı hikâyesi karşısında hassa geliştiren sadece bu yazar değil...

Başka Zaman gazetesi yazarlarını da Berkin kuyruğunda “hazır kıta” bekler görüyoruz ve doğrusu şaşırıyoruz. Berkin’in “birdenbire” fark edilmiş olması karşısında da, ister istemez hayıflanıyoruz...

Fakat, pek de birdenbire fark edilmiş bir isim değil Berkin.

Biliniyor...

Daha doğrusu, biliyorlarmış...

En azından, Berkin’in “koma hali” devam ederken, birtakım haberlerine konu etmişler.

Mesela, “Berkin Elvan’ı bahane edip, Okmeydanı’nı savaş alanına çevirdiler” başlıklı haber.

Bu haber, Kasım ayında Zaman gazetesinde yayımlandı.

Burada geliştirilen “hassa” ise tam tersi...

Dün, “bir AVM uğruna” (ifade onlara ait) sokakları “savaş alanına” çevirenlerden şekvacı olunuyordu, bugün yine bir AVM uğruna hayatını kaybedenlerin isimleri sıralanıyor ve öyküleri dramatize ediliyor...

Bütün “anlatı” denemeleri bir şekilde Erdoğan’a ve Erdoğan’ın esnemek bilmez yönetim anlayışına bağlanıyor tabii. Neredeyse her köşede “olağan suçlu”ya (Erdoğan’a) vuran yazı ve yorumlar...

Köşelerini bu işe tahsis edemeyenler de, “sosyal medya” aracılığıyla katıldılar koroya.

Dün, onlarca, belki yüzlerce “Berkin” mesajı okuduk camiayla irtibatlı kalemlerden... “Okmeydanı’nı savaş alanına çevirenler”den bu defa övgüyle, sitayişle söz ediliyordu ve polisin sert tutumu eleştiriliyordu.

Maksat Erdoğan’a vurmak olunca, bütün araçlar “anında” meşrulaşıyor; Okmeydanı’nı savaş alanını çevirmekle suçlananlar birdenbire “makbul vatandaşlara” dönüşüyor.

Berkin konusundaki iç dökmelerin, gerçekten de “samimi” olduğuna inanmak istiyoruz ama “hedef” seçilen kişilere (Erdoğan’a ve Gül’e) yönelik düşmanca duygular, bu samimiyeti sorgulama seçeneğiyle karşı karşıya bırakıyor bizi ve üzülüyoruz, “Bu kadar da olmamalıydı” diyoruz, “Bu kadar da düşmemeliydiniz...”

Mesela, Başbakan’ı El Kaide militanlarına yönelik operasyonu engellemekle suçlayan bir Today’s Zaman yazarı, Berkin için şunları yazmış: “Küçük bir kız çocuğu herkesin gözünün önünde ölüyor ve Cumhurbaşkanı sadece ‘üzüldüm’ diyor. Elvin’in katilleri ne olacak?”

Görüyorsunuz değil mi?

Samimiyeti görüyorsunuz...

İsmini doğru telaffuz edemediği, zahmet edip kim olduğunu araştırmadığı Berkin üzerinden düşman bellediği kişileri sigaya çeken samimi kalemi görüyorsunuz...

HAMİŞ:

Ne söylenebilir ki üzüntü bildirmek dışında? Hangi sözcük acıyı hafifletebilir ki? Hangi teselli cümlesi yüreklerde açılmış kocaman yarayı sağaltabilir ki? Berkin için üzüldüm... Bunu hak etmemişti... Allah rahmet eylesin. Sevenlerinin ve ailesinin başı sağ olsun!