2 Þubat 1982: Suriye’nin ‘kansýz darbe’ ile yönetime gelen lideri Hafýz Esad, muhalif Müslüman Kardeþler’in güçlü olduðu Hama kentini önce havadan bombaladý, ardýndan top ve tanklarla dövdü, kalan canlýlarý da zehirle gazla öldürdü. Uluslar arasý Af Örgütü ölü sayýsýný ancak 10 bin ila 25 bin arasý diye açýklayabildi; çünkü dýþ dünyadan hiç kimse katliamýn sonuçlarýný göremedi. Suriyelilere göre ise bu sayýnýn 40 binin altýnda olmasý imkansýz.
Batý’nýn tepkisi öyle cýlýz kaldý ki, dünya hala kaç kiþinin öldüðünü, Hama’da tam olarak neler yaþandýðýný bilmiyor.
16 Mart 1988: Irak’ýn yine darbeyle yönetime gelen lideri Saddam Hüseyin, Ýran’la savaþý sýrasýnda Kürt bölgesindeki Halepçe kentine saldýrdý. Bu kez öncelikle zehirli gaz kullanýldý. Çoðu çocuk, kadýn ve yaþlýlardan oluþan 6 bin 357 kiþi zehirlenerek ya da yanarak öldü. Ancak yaralýlar ve daha sonra zehirden hayatýný kaybedenlerle birlikte Halepçe katliamýnýn bilançosu 40 bini aþtý.
Batý’nýn tepkisi biraz daha sert oldu. Ancak Saddam rejimi hiçbir bedel ödemedi. Batý, Saddam rejimine ancak yýllar sonra ‘petrol çýkarlarý’ sözkonusu olduðunda Kuveyt’i iþgalinde müdahale etti. Saddam’ý da astý!
Saddam’ýn, Hafýz Esad’ýn katliamýna ses çýkarýlmamasýndan cesaret aldýðýný söylemek yanlýþ olmaz.
Beþþar Esad’ýn da dünkü katliamda, hem babasýndan, hem Saddam’dan, hem de daha birkaç gün önce Mýsýr’da dökülen masum kanlarýna Batý’nýn gösterdiði müsamahadan ‘feyz’ aldýðýný söylemek de öyle...
‘General, Ýslamcý iktidarý uzaklaþtýracaðým dedi, katliam yapacaðým demedi ki’ gibi bir mazeret kabul edilebilir mi?
Darbeden sonra, açýktan veya faili meçhul þekilde mutlaka katliamýn yapýlacaðýný geçmiþteki binlerce örnekten bilmiyor muyuz?
Bir katliama göz yummanýn diðerlerini de tetikleyeceðini yine binlerce yaþanmýþ örnekten bilmiyor muyuz?
Biliyoruz...
Batý biliyor...
Batý derken, ‘medeniyet’i kastetmiyorum elbette.
Çünkü demokrasi, insan haklarý, hukuk sistemi ve ortak yaþam kültürü olarak inþa ettiði ‘medeniyet’le hareket etmiyor Batý.
Bu medeniyeti oluþtururken ‘içgüdüsel’ olarak uyguladýðý sömürü yöntemleriyle hareket ediyor hala...
Sorun da bu...
Batý, bugün Suriye’deki ‘kimyasal katliam’a tepki verse de, yarýn Esad’ý yaka paça insan haklarý mahkemesine çýkarsa da kendini aklayamaz.
Çünkü darbecilere yol vermelerinin, katliamla sonuçlanacaðýný bildikleri gibi, Esad’ý kendi halkýna sýktýðý ilk kurþunda durdurmazlarsa katliamlarýn süreceðini de biliyorlardý.
Dünya Mýsýr’da demokrasi ve insan haklarý gibi ‘medeni’ deðerler ile ülke çýkarlarý arasýnda tercihini çýkarlarýndan yana yaptý. Çünkü Mýsýr, Süveyþ Kanalý ve Afrika’nýn kapýsýdýr. Bu iki özelliði hem ticari, hem güvenlik için paha biçilmez deðerdedir. Bu yüzden Mýsýr’ýn siyasal sistemi de yüz yýl önce bunun üzerine kurulmuþtur. Bugün de bu sistemin deðiþmesi istenmiyor.
Türkiye ise demokratik ve insani deðerleri önceliyor. Ancak ülke çýkarlarýnýn da demokratik sistemle daha iyi korunacaðýna inanýyor. Ayný zamanda Osmanlý’dan miras tarihi ve Ýslami deðerlerin de ayný demokratik yapý içinde korunabileceðini düþünüyor. Bu tavrýyla da, bölgedeki çýkarlarýný siyasi ve ekonomik olarak baðýmlý, ‘söz dinleyen’ ve Ýsrail’in varlýðýna tehdit olarak algýlanmayan bir yönetimde görenlerin yanýnda yalnýz kalýyor. Suudailesi ve Arap emirleri ise, kendilerine toprak vererek ‘ülke’ sahibi yapanlarýn velinimetlerinin politikalarýnýn dýþýna çýkamýyorlar. Türkiye, halkýyla dost olmayan sistemler yerine halklarla dost olmayý tercih ediyor. Bu ticari veya politik deðil vicdani bir tercih.
Bu da, vatandaþý olarak ülkemle gurur duymam için yeterli.