Bu kavga ‘kardeş kavgası’ değildir

Paralel yayın organı Zaman “Kardeş kavgası bitsin!” sözlerini sürmanşete taşımış.

Bu ciddi bir algı operasyonudur. Paralel örgütün Kandil’i nasıl himaye ettiğinin de apaçık göstergesidir.

Ortada bir örgüt var. Kandil’de konumlanmış bu örgüt, Türkiye düşmanı güçlerin talimatıyla Türkiye’ye ve kardeşliğimize yönelik bir silahlı kavga başlatmış. Her Allah’ın günü vurup kırıyor, öldürüyor. Bu ülkenin ve milletin bekasına yönelik bir dış destekli terör tehdidiyle karşı karşıya bulunuyoruz. Ama Paralelciler bu kavgayı “kardeş kavgası” diyerek kamufle etmeye çalışıyorlar.

Sadece kamufle mi? Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ve AK Parti hükümetinin bu “kardeş kavgası”nı başlatarak akan kanın sorumlusu olduğu iddiası üzerinden alçakça bir algı operasyonu yapıyorlar.

PKK kan döküyor, Paralel örgüt kendisini alenen himaye ediyor. Bu himayeye son günlerde Kılıçdaroğlu da katılmış bulunuyor. Paralelin siyasi saç ayağını oluşturanlar aynı dili ve söylemi kuşanmış bulunuyorlar.

Hepsinin hedefinde Erdoğan var. Kılıçdaroğlu da o kirli diliyle akan kandan sorumlu olanın Erdoğan olduğunu söylemeye başladı. CHP’yi “HDP’siz olmaz!” noktaya taşıyan Kılıçdaroğlu’nun Cumhurbaşkanımıza yoksun dili ise her zamanki gibi ahlaktan yoksun.

Bilinmelidir ki Türkiye’nin birliğine, kardeşliğine ve huzuruna yönele bir terör belası söz konusu. PKK tıpkı Paralel örgüt gibi Türkiye’yi içerden çökertmek isteyen güç odaklarının bir piyonu... Öyle olmamış olsaydı Paralel örgüt Kandil’i himaye etmezdi.

Türkiye’de bir Türk-Kürt savaşı yoktur. Türkler ve Kürtler kendilerini birbirlerinin karşısına dikmek isteyenlere inat kardeşlik hukuklarını sağlam bir biçimde sürdürüyorlar. Onca yıllık terör ve kışkırtmalara Türkler de Kürtler de gelmediler.

Zaman’ın “kardeş kavgası” dediği şey nedir acaba? Terör unsurları şehirleri yakıp yakıyorlar. İnsanları dağa kaldırıyorlar. Haraç alıyorlar. Korkunç bir zulüm ve baskı uyguluyorlar. Askerlerimiz ve polislerimiz şehit ediliyor. “Özyönetim” maskesi altında devlete isyan ediliyor. Bunun karşılığında devlet ve hükümet hukukun gerektirdiği şey ne ise onu yapıyor.

Ne yani, devlet/hükümet o bölgeyi PKK’ya mı bıraksın?

PKK silahlı timleriyle ve terörize olmuş şehir milisleriyle ne yaparsa yapsın devlet/hükümet görmezlikten mi gelsin?

Düne kadar “çözüm süreci”ni, İmralı ve Oslo süreçlerini “ihanet” diye suçlayan Paralel örgüt, bugün kalkmış Kandil’i devlete/hükümete karşı savunuyor. Kan diline yaslanarak Kandil’in himayesini yapıyor. Sanki devlet/hükümet bir “kardeş kavgası”ndan tarafmış gibi veya “kardeş kavgası”nı körüklüyormuş gibi bir algı oluşturmaya çalışıyor.

Alçaklığın ve ihanetin bu kadarına da pes doğrusu!

‘Özyönetim’ yalanı

Nedir özyönetim? Bir halkın kendi kendini özgürce yönetmesidir. Hiçbir baskıya maruz kalmadan kendi hür iradesiyle kendisini kimin yönetmesine karar vermesidir. PKK’lı belediye başkanları “özyönetim” ilan ediyor. O belediye başkanlarının silah gücüyle nasıl seçildiklerini herkes biliyor. HDP’nin son seçimde Kandil’in silahlarıyla nasıl haram oy devşirdiğini de...

“Özyönetim” olsun mu isteniyor sahiden? O zaman Kandil silahlarını çeksin aradan. Silahlarıyla Kürt halkını tehdit etmekten vazgeçsin. Kürt halkına sandık başına gidip istediği partiye oy verme hakkını tanımayan eli kanlı bir örgütün siyasi temsilcilerinin “özyönetim” iddiasında bulunmaları tamamen ironik bir durum.

İstenen şey, sahiden “özyönetim” değildir. İstenen şey, PKK’nın silahlı vesayet yönetimidir. PKK bugün silahlarıyla gelip Kürt halkının hür iradesini zapt u rapt altına alıp kendince bir yönetim kurmaya çalışıyor. Bunun adına “demokratik özerklik” denmez. Bunun adına silahlı bir örgütün zorba yönetimi denir.

“Demokratik özerklik” isteyenler, öncelikle ve önemlilikle demokrat olmalıdırlar. Kendileri için ne istiyorlarsa başkaları için de onu istemelidirler. Kürt halkının iradesini silahla ve zorbalıkla baskılama yöntemlerinden vazgeçmelidirler. Demokrasi, başkalarının da kendilerini en açık ve özgür bir biçimde ifade edebildiği bir yönetimin adıdır. Kendinden başka Kürt kabul etmeyen ve kendinden farklı her Kürdü de imha edilmesi gereken bir düşman gören bir zihniyetle ne demokrasi inşa edilir, ne de demokratik özerklik...

Önce totaliter ve otoriter zihniyetten vazgeçilecek. Silahlar toprağa gömülecek. Silahlı unsurlar koşulsuz bir biçimde derhal sınır dışına çekilecek. Sadece fikrin ve siyasetin gücüne inanılacak. İşte o zaman hodri meydan... Kandil ve HDP kendine güveniyorsa hodri meydan... Gücünü silahtan alan bir siyaset asla demokratik bir siyaset olamaz.

Sırtını silahlı bir güce ve silahın bizatihi kendisine yaslayanlara da siyasetçi denemez.

Silah ile siyaset arasındaki tercih, demokratlığın ve demokratik siyasetin olmazsa olmaz koşuludur.