
Bazı meseleler vardır, tartışma diye açılır, kısa sürede yoklama ateşine döner. Türkiye'de din başlığı hep böyle çalışır. Bir çocuk namaz için diz çöker, manşetler alarm verir. Bir kız başını örter, kösele suratlar aniden endişeye kapılır. Bir resmi iş besmeleyle açılır, tunçtan tırnaklar masaya iner.
Sanki sıradan bir sahne yaşanmamış, büyük bir tehdit belirivermiştir.
Asıl rahatsızlık görünürlükten beslenir.
Evde kalan, anı niyetine anlatılan, nostaljik bir çerçevede duran şey makbul sayılır. Kamusal alana çıktığı an fobi üretir.
Bu fobi, "özgürlük" kılıfına sarılmış bir tahakküm arzusudur.
Bir hareketten güç devşirmeye çalışan cerbezeci bir okuma biçimi dolaşımdadır.
Bu ülkede laikçilik refleksi izanla hareket etmez. Basiret askıya alınır. Dindar kamusal alanda yer aldığında mürai bir hassasiyet bir anda sahneye çıkar.
Cumhuriyetin başından beri kamusal alan steril tutulmak istendi. Devletin dili soğudu, toplumun dili ısındı. Bu iki damar arasında sağlıklı bir münasebet kurulamadı.
Görünür olan her şey kontrol kaybı sayıldı. En küçük işaret bile tehdit başlığına alındı.
Bugünlerde vitrinde duran birinin ahlaki bir suçu ortaya saçıldı. Bu durumu ganimet bildiler. Müfside bir sevinçle mal bulmuş mağribi gibi üstüne atladılar.
Kişisel bir cürüm, kısa sürede kolektif bir suçlamaya çevrilir. Günlerce sürdürülür. Sayfalar doldurulur. Savunma gelsin diye zemin hazırlanır. Savunma başladığı anda saldırı derinleşir.
Bu tablo adalet üretmez. Bu, linçle süslenmiş bir kabile ritüelidir.
Cumhuriyetçi ya da Kemalist çizgide bilinen bazı gazetelerin aynı konuyu defalarca servis etmesi gazetecilik sınırlarında dolaşmaz. Bu, cerbezeyle parlatılmış bir hedefe vurma seansıdır. Manşet basıldıkça hakikatin tapusunu aldığını sanan bir işgüzarlık dolaşımdadır.
Ortada hakikat bulunmaz. Vicdan müsvedde hâline gelmiştir.
Bu işin bir ikbal tarafı da vardır.
Reyting artar, tıklanma çoğalır, taraftar devşirilir. Bir de iç rahatlaması sağlanır.
Kendi içindeki boşluğu başkasını aşağılayarak kapatma kolaylığı.
Dindarı küçümseyince modern (!) hisseden bir ruh. Başkasının hatası üzerinden kendini arındırma oyunu.
Solcu, laik, Atatürkçü kimliğiyle öne çıkan bazı zihinler Müslümanla karşılaşınca huzursuzlaşır. Kendi kısırlıkları, kendi dalaletleri, kendi kuraklıkları açığa çıkar. Bir duruş, bir hatırlatma, bir sessizlik bile ağır gelir.
Hatırlayalım, "İkna odaları" gibi bir utancı savunanlar çıkmıştı. Yıllar geçti. Utanç eskidi. Hâlâ normalleştiren var. Hâlâ yüzü kızarmayanlar var.
Namaz kılan öğrenci haberleri bu refleksin medya sahnesiydi mesela. Çocuk secde eder, haberde gerilim müziği açar.
Evinde dinle barışık bir geçmiş anlatıp kamuda görünürlükten rahatsız olan bir zihinle karşı karşıyayız.
Evde kalan şey süs eşyası muamelesi görür.
Sokakta görünen şey panik üretir.
Aynı insanın içinde iki ayrı algı yan yana durur. Biri hatıra, diğeri korku üretir.
Şunu da söylemeden geçemeyelim.
Solcuların, laiklerin ve Atatürkçülerin içinden birçok kişi en azından cuma namazına gidiyordur. Buna inanıyorum. Ancak Cumhuriyetçiler ve Kemalistler Allahualem Allah'la hiç buluşmamışlardır.
Bu kavganın kazananı çıkmaz.
İnancını saklamak zorunda kalan çocuk kaybeder.
Kimliğini savunma moduna itilen kız kaybeder.
Hayatı normal akıtmak isteyen insanlar kaybeder.
Hakikat yıpranır.
Hakikat çekilince meydan slogana kalır. Slogan bağırır, yarayı derinleştirir. Biçare bir ülke tablosu belirir.
Kendi çocuklarından ürken, kendi hatırlatmalarından kaçan, kendi hakikatini linç ederek rahatlayan bir tablo.
Bu ülke dinle kavga ederek yol alamadı.
Dindarla kavga ederek gelecek de üretemez.