Gezi Parký protestolarýyla baþlayan sürecin geldiði aþama üzerine tarafgirlikten uzak, soðukkanlý yorum ve analiz yapabilmek zor. Bir defa herkesin bir tarafý var; ona göre karþýsýndaki tabloya bakýp seviniyor veya üzülüyor. Ýkincisi olayýn aktörlerine iliþkin net bir görüntü oluþmuyor zihinlerde. Çünkü farklý toplumsal kesimlerin birbirinden çok farklý talepleri, hassasiyetleri ve meydan okumalarý birbirine karýþmýþ, iç içe geçmiþ durumda.
Süreç giderek toplumsal kesimler arasýnda kutuplaþmayý keskinleþtirecek yönde ilerliyor. Asýl tehlike bu. Acilen ele alýnmasý gereken konu da bu. Türkiye günlerdir neredeyse bir iç savaþ atmosferi içinde yaþýyor. Buna daha ne kadar katlanabiliriz?
Ýlk günden beri toplumsal dinamikleri anlamaya çalýþmak gereðini vurguluyoruz. Ama unutmayalým ki toplumsal dinamikleri anlayalým demek sadece Gezi Parký’nda ortaya çýkan hassasiyetlere siyasi iktidarýn kulak vermesi gereðinden bahsetmek deðil. Ayný zamanda Gezi Parký vesilesiyle sokaða çýkan yýkýcý öfkenin yol açtýðý bir diðer toplumsal tepkiye de bu sefer diðer tarafýn kulak vermesi demek.
Gezi Parký’nda ilk gün ortaya çýkan tepki ve protestolar çoðunlukla makul ve masum bulundu. Polis müdahalesindeki hoyratlýk ve orantýsýz þiddet her kesimden tepki topladý. Ama protestolarýn giderek rayýndan çýktýðý, siyasi muhalefet boyutunu da çoktan aþýp toplumun belirli bir kesimini hedef alan düþmanca tavýrlarý da içinde barýndýran bir öfke dalgasýna dönüþtüðü bariz bir gerçek.
Ýlk günden beri devlet kurumlarýnýn veya hükümetin protestolarý anlamak veya süreci yönetmek konusundaki hatalarýný ve zaafiyetlerini eleþtiriyoruz ama Gezi Parký protestolarýna samimiyetle, inanarak destek veren kesimlerin de bu aþamada “biz nerede hata yaptýk” diye durup düþünmeleri gerekir.
Yani daha ilk günden itibaren aklý baþýnda herkesin söylemeye çalýþtýðý gibi, Gezi Parký eylemlerin baþlatan grubun diðerlerinden ayrýþtýrýlmasý lazým. Bu gruptakilerin de kendilerini Baþbakanlýk Ofisi’ni iþgal etmek üzere molotofkokteylli saldýrý düzenlemeye kalkýþacak kadar gözü kararmýþ, çevredeki esnafýn dükkânýna zorla örgüt flamasýný asmaya çalýþan, dilinde ve üslubunda mizahtan ziyade öfke bulunan, “þiddete eðilimli” kesimden ayrýþtýrmasý gerekiyor. Bu konuda iktidar partisinin ve ilgili devlet kurumlarýnýn yol açýcý bir giriþim içinde olmalarý da bir zorunluluk elbette. Baþbakan Erdoðan’ýn Gezi Parký eylemcilerini temsil eden bir grupla görüþmesi bu bakýmdan olumlu bir adým. Bu görüþmenin sonuçlarýnýn daha da olumlu olmasýný diliyoruz.
Bu noktadan sonra bütün kesimlerin yangýna benzin dökmekten imtina eder bir tutum takýnmasý lazým. Ama iktidar kanadýnýn sokaktaki insanlarý teskin etmeye yönelik giriþimlerinin yanýnda muhalefetin de yatýþtýrýcý ve uzlaþtýrýcý bir tavýr içinde olmasý gerektiði unutulmamalý. Muhalefet derken mecliste temsil edilen siyasi partileri kastetmiyorum yalnýzca. Ayný zamanda medyanýn, iþ dünyasýnýn ve özellikle aydýnlarýn üzerine düþen sorumluluktan da bahsediyorum. Sokaðý yatýþtýrmak, nefret dilinin ve saldýrganlýðýn sokaktakileri rehin almasýnýn önüne geçmek bunlarýn sorumluluðu. Ortak geleceðimiz de bu sorumluluklarý ne derece yerine getirdiðimize baðlý olarak þekillenecek.
Bu süreçte yaþananlar yüzünden toplumsal kesimler arasýndaki kutuplaþmanýn artmasý, düþmanlýðýn ve öfkenin körüklenmesi hepimizi korkutmalý.
Bunlar belki fazlaca kliþe ifadeler oluyor ama böyle bir ortamda daha orijinal adlandýrmalar bulmak kolay deðil. Hem unutmayýn ki kliþe dediðimiz sözler neticede aklýn ve mantýðýn süzgecinden geçerek dilde kliþe haline geliyor.
Kusura bakmayýn, yeni komplo teorileri üreterek zihninizi açmak (!) veya karþý tarafa dair olumsuz duygularýnýzý kamçýlamak benim elimden gelen þeyler deðil.
Onun için yine kliþelere sarýlýp “herkes elini taþýn altýna koymalý, bu ülke hepimizin” demek istiyorum.