Bu kurnazlýk gündüz gözüyle çekilmiyor Taha Bey!

Zafer haftasý münasebetiyle gerçekleþtirilen etkinliklere bazý münasebetsizlikler damga vurdu.

Ýlk “münasebetsizlik” örneðinin altýnda Kemal Kýlýçdaroðlu’nun imzasý bulunuyor.

Baþka kim olabilir ki?

Ettiði münasebetsiz laflarý tekrarlayýp tadýnýzý kaçýrmayayým þimdi...

Beni, bu yazý baðlamýnda, daha çok, yakýn tarih çalýþmalarýyla da tanýnan Taha Akyol’un münasebetsizliði ilgilendiriyor.

Kendisi (Salih Tuna’nýn benzetmesiyle) “Aydýn Doðan’ýn kýymetlisi”dir.

Ülkücü dünya görüþünden liberalliðe terfi etmiþ ve oradan Fetullah Gülen’e toslamýþ (uzun süre Fetullah Gülen’e liberalizmin gurusu muamelesi yapmýþ) bir aðabeyimizdir.

Muhterem Ahmet Taþgetiren’in de çok deðer verdiði bir isimdir.

Ki, muhterem Taþgetiren’e göre, baþlatýlacak bir eðitim seferberliðinde Aydýn Doðan’la birlikte mutlaka görüþlerine baþvurulacak/baþvurulmasý gereken üç beþ eðitim sevdalýsýndan biridir...

Diðeri de Ertuðrul Özkök... (Yine Taþgetiren’e göre!)

Eðitim seferberliðinden neyin kastedildiðini, içeriðinin nasýl doldurulacaðýný bilmiyoruz ama katsayý rezaletini savunan, biricik derdi Ýmam Hatipleri “biçmek” olanlarla baþlatýlacak eðitim seferberliðinde Taha Akyol gibilere de bir rol düþecektir elbette.

Bir önemli hususiyeti de þu Taha Akyol’un:

Erdoðan düþmanýdýr.

Hatta Erdoðan’dan ölümüne nefret etmektedir.

Bunu yazýlarýndaki gerekçesiz alýnganlýktan, sinik laf sokmalarýndan, “demeye getirmeleri”nden ve olur olmaz baþvurduðu kýyaslamalardan anlamak mümkün.

Eskiden, her þeye raðmen (karþýt olsa da), anlamaya çalýþan bir yaklaþýmý benimserdi.

Ýtiraz ederdi ama anlamak da isterdi.

Bazen anlardý.

Sükûnetini yitirdikten sonra bundan vazgeçti.

Israrla “anlamamayý”, hatta “yanlýþ anlamayý” tercih ediyor.

Erdoðan aðzýyla kuþ tutsa, mutlaka eleþtirecek ve kötüleyecek bir yön buluyor...

Son numarasýný söyleyeyim:

Zafer haftasý münasebetiyle, televizyonlarda 30 Aðustos tartýþýlýyor. Taha Akyol da, kendi grubunun televizyon kanalýnda, bir kýsým tarihçiyle birlikte, bize 30 Aðustos’un önemini ve Mustafa Kemal Paþa’nýn eþsiz baþkomutanlýðýný anlatýyor.

Üþenmedim, oturdum izledim.

Sonra ne oldu, biliyor musunuz?

Program bitiminde, sunucu, konuklarýna “son olarak bir mesajlarý olup olmadýðýný” sordu. Herkes kavlince bir þeyler söyledi ama apartta bekleyen Taha Akyol, Erdoðan’a (ve hükümete) laf sokma fýrsatý sunduðu için, tutup bir “Birinci Meclis güzellemesi” yaptý.

Bugünden baktýðýmýzda, 1920’de teþekkül eden Birinci Meclis’in þimdikinden daha demokratik olduðunu görebilirmiþiz. O zaman her þey konuþulabiliyormuþ, her þey tartýþýlabiliyormuþ. Maalesef ileriye doðru deðil, geriye doðru bir gidiþ söz konusuymuþ.

Hemen söyleyeyim:

Bazý aðabeylerimizin “Eðitim konusunda görüþlerin baþvurulsun” dediði Taha Akyol kötü niyetli bir adam... Sadece kötü niyetli olsa, anlarýz. En fazla, “Kötü niyetli iþte” der, geçeriz... Ama kötü niyetlilik “kurnazlýkla” tahkim ediliyorsa, orada hiçbir hekimin saðaltamayacaðý bir “cerahat” var demektir ki, bu kafadaki Taha Akyol’u saðaltacak bir hekim henüz anasýndan doðmadý.

Bu kurnaz Erdoðan düþmaný, Birinci Meclis’e “bugünden” bakýyor.

Soralým o halde:

Neden 94 yýl atlýyorsunuz Taha Bey?

Birinci Meclis’e neden bir de 1923’ten bakmayý denemiyorsunuz?

1923’teki Meclis’te (ve sonrasýndaki Meclislerde) her þey konuþulabiliyor muydu, her þey tartýþýlabiliyor muydu?

Lozan’a karþý çýkýlabiliyor muydu mesela? “Takrir-i Sükûn” eleþtirilebiliyor muydu? Tek parti hükümetlerine ve devrim kanunlarýna laf edilebiliyor muydu?

Bugünkü hoþlanmadýðýnýz ve “demokratik” bulmadýðýnýz Meclis’te “bölücü” düþünceler bile seslendirilebiliyor.

Býrakýn bölücülüðü, “FETÖ tapeleri” bile okunabiliyor.

Hani, HSYK’yý ilkokul mezunu bir marangozdan direktif alacak þekilde örgütleyen FETÖ...

Devlet içinde “paralel hiyerarþi” oluþturmuþlardý da, siz buna “hukukun üstünlüðü” demiþtiniz. Ýbrahim Okur gibi FETÖ militanlarýna da, “Tanýrým, hukukun üstünlüðüne inanmýþ bir yargýçtýr, güvenirim” sözleriyle kefil olmuþtunuz.

Bu yapýyý daðýtan Erdoðan’ý da “hukuka darbe” yapmakla suçlamýþtýnýz.

Ki, hýrsýnýzý alamadýnýz, hâlâ suçluyorsunuz.

Kurnazsýnýz, anladýk da... Bu “kurnazlýk” gündüz gözüyle pek çekilmiyor.

Hele “hukukun üstünlüðü”ne inanmýþ (!) sahtekârlarýn darbe giriþiminden sonra hiç çekilmiyor!