Bu yazýyý yazma fikri çok uzun süredir aklýmda ama biraz çok hýzlý deðiþen gündem beni hep baþka konulara yönlendirdi ama son Gezi olaylarý ve Mýsýr krizi ve bu krizlere bizim toplumun, yaklaþýk tüm kadrolarýyla, tüm kurumlarýyla verdiði tepkiler beni bu konuyu yazmaya bir ölçüde icbar etti diyelim.
Türkiye’yi objektif bir biçimde deðerlendirmek lazým.
Türkiye bugün medyan yaþýn 29 olduðu 75 milyonluk nüfusu, bir trilyon dolara yaklaþan milli geliri, yarým trilyon dolar dolayýndaki dýþ ticaret hacmi, nüfusunun çok büyük bölümünün müslüman olduðu bir demokratik devlet yapýsýyla, AB tam üyelik adaylýðý ile, Avrupa Konseyi, NATO gibi batýnýn temel kurumlarýyla köklü üyelik iliþkileriyle çok önemli bir ülke; jeopolitik, jeostrateji gibi kavramlara çok bayýlmýyorum ama bunlarý da ülkenin önem hanesine yazabiliriz kolaylýkla.
Ancak bugün ülkemizin mevcut kurumlarýnýn bu çapta bir ülkeyi taþýyamadýðý kanýsýndayým.
Peki kurumlar bu kadar yetersiz ise, bir trilyon dolarlýk bir milli gelir (SGP-PPP), yarým trilyon dolarlýk (yaklaþýk) bir dýþ ticaret hacmine bu ülke nasýl geldi?
Unutmayalým, bugünkü milli gelir düzeyimiz, sanayi devriminin öncü ülkesi, nüfusu bizden biraz daha az ama, zengin Fransa’nýn yaklaþýk yarýsýna gelmiþ bulunuyor.
Ülkenin ekonomik büyüklüklerinin, milli gelir, dýþ ticaret hacmi gibi, bugünkü önemli seviyelere geliþinin hikayesi son on senenin ürünü.
2002 öncesi toplumun üretici güçlerinin, doðal enerjisinin, insanlarýnýn önemli bir bölümünün üzerinde inanýlmaz bir baskýlama vardý, mesela Anadolu sermayesi gibi çok önemli bir kategori yeþil sermaye diye adlandýrýlýp adeta cezalandýrýldý, milyonlarca insanýn biriktirdiði enerjinin, ticarette, üretimde, siyasette, vs. açýða çýkmasý engellendi.
2002 seçimleri sonrasý bu baskýlama yavaþ yavaþ ortadan kalktýkça söz konusu baskýlanan enerji de yavaþ yavaþ açýða çýkmaya baþladý, Anadolu sermayesi büyük ihracat baþarýlarý elde etti ve ekonomi, siyasal istikrar ve bir anda açýða çýkan bu toplumsal enerji ile 2002’den günümüze önemli bir büyüme ortalamasý yakalandý.
Ancak, galiba bu açýða çýkan seneler içinde birikmiþ enerji bir defaya mahsus.
Bu enerji patlamasýnýn kalýcý, sürdürülebilir olmasý ülkenin kurumlarýnýn ekonominin bu düzeyiyle uyumlu hale gelmesi ile mümkün.
Bu kurumsal yapý ile bir kez daha 2003-2007 arasý ortalama yüzde 7’lik büyüme oranýnýn yakalanmasý mümkün deðil; bu süreçte küresel geliþmeleri, o dönemde dýþ piyasalardaki para bolluðunu çok abartmayalým, Türkiye bir trilyona yaklaþan milli gelirine raðmen dünya ekonomisinin yüzde birinden ancak birazcýk daha büyük, gereksinim duyacaðý sermaye giriþi de küresel büyüklüklerle mukayese edildiðinde, saðlam bir kurumsal yapýyla saðlanamayacak bir büyüklük ASLA deðil.
Yine ancak, Türkiye kurumsal deðiþim ve dönüþümü konusunda çok giriþken, hatta maalesef pek de istekli gibi deðil; bu kurumsal yapý devrimi isteksizliði ile 2023 senesinde kiþi baþýna 25 bin dolarlýk, yani yaklaþýk iki trilyonluk bir ekonomi çok zor.
Bu üniversitelerle, bu eðitim kurumlarý ve anlayýþýyla, bu yargýyla, bu orduyla, bu güvenlik güçleriyle, bu siyasal yapý ile, bu anayasa ile, bu siyasal partiler ve seçim kanunlarýyla, bu tarýmsal yapýyla, bu miras kanunlarýyla, bu vergi yapýsýyla, bu basýnla, bu rekabet hukuku anlayýþýyla, bu kamu hizmeti tanýmýyla, bu din-devlet iliþkisiyle, bu özgürlükler hukukuyla, bu bürokrasi ile vs. Türkiye’nin 2003-2007 türü yeni atýlýmlarýn, yüksek büyüme ortalamalarýnýn altýna imza atmasý kolay görünmüyor.
Tekraren ifade ediyorum, 2003 sonrasý senelerin bastýrýlmýþ enerjisi açýða çýktý, önemli ve olumlu geliþmeler yaþandý ama þimdi, önümüzdeki dönemde ülkenin eskimiþ kurumsal yapýsý, çok yetersiz tasarruf arzý ve düþük büyüme ile baþ baþa kalma ihtimali var.
Türkiye büyük bir kurumsal dönüþüme tarihinde hiç bugün olduðu kadar ihtiyaç hissetmedi.
Önümüzdeki seçenek belli: ya ekonomi fersude kurumlarýmýzýn düzeyine çekilecek ya da kurumlarýmýz dönüþecek ve bu ekonomiyi taþýr, geliþtirir hale gelecekler.
Hangisini tercih edersiniz?