Bu mücadele yeniden millet yapacak bizi

Dağlıca şehitlerini uğurlarken, Iğdır’dan, Cizre’den acı haberler alırken ve camilerden şehitlerimiz için okunan salalar ince bir yakarış gibi göğe doğru yükselirken zor şey yazmak... İnsanın boğazına bir yumru oturmuş da yutkunmak konuşmak imkânsızlaşmış gibi... 

Dua edesim var en çok. 20-30 yaşlarındaki gencecik şehitlerimizi, sanki her birinin annesi ablası teyzesiymişim gibi uğurlayasım var. O kadar değerli bir şeyden vazgeçtiler ki Türkiye için, hepimiz için. Bu fedakarlığın karşılığını veremez hiç kimse. Ne devlet, ne toplum... Ancak Allahu Teala. Mekanları cennet olsun her birinin. Allah cennetinde buluştursun sevdikleriyle. Gözleri arkalarında kalmasın. Emanetleri emanetimizdir. Uğruna can feda ettikleri ortak değerlerimizi onların aziz hatırasına halel getirmeden korumak artık bizim vazifemiz.  

Yüzyıl önce Çanakkale Boğazı’na çöreklenen düveli muazzamaya karşı savaşan Mehmetçikten farkı yok bugün toprağa düşen şehidin. Bir fark, o gün düşman topla tüfekle gemiyle açıktan geliyordu, artık taşeron kullanıyor. Terör örgütleri pusu kuruyor, medya desteği alıyor, algı operasyonu yapıp hedef şaşırtıyor. Her şey daha sofistike, daha kirli, daha alçakça.

Bir de Mehmet Akif’imiz yok, destan yazsın arkalarından. Ben sanatçıyım diye millete duyar kasıp duranlar, PKK’nın adını itinayla gizleyerek teröre lanet bildirileri yazıyor anca.

Lakin bunca fitne kol geziyor olsa da; üç beş ideolojik kör, hastalanmış kötü ve şuursuz olsa da etrafta, Türkiye’nin tamamının bağrı yandı istisnasız. Şehidine ağladı. Şu an dahi ülkenin her yerinde, ama özellikle PKK’nın aldığı oya güvenip kan akıtarak özerklik ilan ettiği bölgede görev yapanlar için titredi yüreği. Ayetel Kürsi’ler okuyarak zırhlıyor her birini. Kendi kardeşini korur gibi.

İşte bu duygu, birlikteliğimize ve geleceğimize duyulan inanç ve terörle mücadele kararlılığı yeniden millet yapacak bizi.  

PKK’nın beli kırılana dek!

Başbakan “PKK te-miz-le-ne-cek” dedi üzerine basarak. Cumhurbaşkanı aynı kararlılığı sıklıkla vurguluyor. Aynen destekliyorum. PKK’nın beli kırılana dek sürmeli bu operasyonlar.

Devlete topluma karşı silahlanmak; Meclisin siyasetin yolu en ayrılıkçı Kürtlere bile sonuna kadar açıkken -bu yoldan sonuç alamayacaklarını bildikleri için- silahlı terör örgütüne sırt dayamak, terörü övmek, terör eylemlerini faile meçhul gibi göstermek, pusu kurmak, mayın patlatmak, Molotof atmak suçtur. Dağda mağarada, şehirde kuytuda, Ankara’da mecliste ya da İstanbul’da medya plazalarında işlense de fark etmez. Cezalandırılmalıdır.

Akiller heyetinde, süreç boyunca artık şehitler olmasın, dağdan da cenazeler gelmesin, PKK silah bıraksın da analar ağlamasın diye çalışmış, buna yürekten inanmış biri olarak mutmain bir kalple söylüyorum bunu. 

Kan dursun diye çabalayan devletin, hükümetin ve çözüm sürecini destekleyen Türkiye toplumunun sunduğu imkânı kasten bile isteye heba etti çünkü PKK-HDP siyasi hattı. Ateşkesi bozdu, devrimci halk savaşı başlattı. Koca koca vekiller bile silahlı sivilceli YDGH’lıların arkasına pısıyor. 

PKK’nın yürüttüğü strateji, kan akıtarak özerklik ilan etmek. Sivil kamuflajıyla terörü gizlemek, mücadeleyi zorlaştırmak ve devletin hata yapmasını sağlamak. Tüm örgütlenmesi sivilleri gençleri çocukları istediğinde sürebilmek üzerine.

Arzuhan Hanım ne diyor?  

Arzuhan Doğan Yalçındağ’ı Akiller Heyeti üyesiyken tanıdım. Ege bölgesinin tüm illerini ilçelerini dolaşırken, terörün bitmesi, akan kanın durması için nasıl çabaladığını gördüm. Bu konudaki samimiyetine duyarlılığına özel sohbetlerimizde de şahit oldum. Şimdi Doğan Medya’nın kah kurumsal, kah kişiler olarak PKK’yı desteklemesini, terörün failini meçhulleştirmesini veya iç savaş çıkartmak için çabalamasını nasıl değerlendirdiğini, neden gür bir sesle itiraz etmediğini çok merak ediyorum. Hele de yetişkin iki güzel oğlu olan bir anne ve onu üzüp ağlatan toplantılara rağmen teröre karşı iki ay boyunca kararlılıkla çalışmış bir akil olarak.