Selahaddin E. ÇAKIRGİL
Selahaddin E. ÇAKIRGİL
Tüm Yazıları

Bu, Müslüman coğrafyalarının yeni şartlara göre yeniden düzenlenmesi oyunudur!

Yazının başlığı, okuyucuya, ‘Mâlûmu ilâm.. Zâten bilineni tekrar bildirmek..’ dedirtebilir; haklı olarak.. Evet aynen öyle..

1850’lerde, Fransız İmparatoru ve Rusya Çarı, ‘Tilsit Buluşması’nda, ‘Kollarımız arasında bir ‘L’homme malade’/hasta adamvar. Bu hasta, biz tedbir almadan ölecek olursa, bunun altından kalkamayız..’ diyekonuşuyorlardı.

Gerçi, o güç odakları kendi aralarında da ihtilaflar içindeydiler. Nitekim, o buluşmadan iki sene sonra Fransa ve İngiltere, yanlarına Osmanlı’yı da alarak Rusya’ya karşı 1853-56 arasında cereyan eden Kırım Savaşı’na tutuşacaklardı. Ama, o zaman bile kendilerini tehdid eden asıl güç odağının Müslümanların güçlü devleti olan Osmanlı olduğunu unutmuyorlardı. Çünkü, onunla aralarında, temelde, değerler zıtlaşması vardı. O kadar ki, İngiltere ve Fransa o savaşta Osmanlı’yla birlikte hareket ettiği halde, İstanbul’un Müslümanlar tarafından fethedilişinin ve Bizans’ın çökertilişinin 400. Yıldönümü dolayısıyla 1853’de, sadece Rus ordularının değil, karşılarındaki düşman orduları olan İngiliz ve Fransız ordularının tabya ve siperlerinde de, kiliselerin aynı ahenkteki yerleşik mâtem çanları çalınıyordu. Çünkü aralarında menfaat zıtlaşması vardı ama temel dünya görüş ve değerleri açısından, hayır!.

Osmanlı askerleri, her iki tarafdan yükselen, o aynı ahenkteki çan seslerine bir mânâ veremiyorlardı.

***

Emperyalist dünyanın temel hedefinin, gerçekte, aslî değerler zıtlaşması içinde olduğu Müslüman dünyasının güçlerini bertaraf etmek istediğini ilk anlayan ve bu oyunu bozmaya çalışan isim 2. Abdulhamîd idi. Osmanlı’nın son 300 yıl içindeki en dikkatli devlet adamlarından birisi olan 2. Abdulhamîd’in bir anda ‘Kızıl Sultan’ ve ‘Diktatör’ ya da ‘evhamlar içinde olan bir hasta’ olarak gösterilmesinin sebebi buydu. (Bu ifadeler bir Abdulhamîd güzellemesi olarak görülmemelidir. Hata aranacak olursa, her insan gibi Abdulhamîd’de de yığınla hatalar bulunur elbette ama ona asıl saldıranların Müslüman dünyasının o en büyük gücünü ezmek isteyen emperyalist dünya olduğu görülmelidir. Emperyalist odakların çekim alanına düşmüş yerli -sözde- münevver/aydın vs.- kadrolar, kendisinden sonra iki Padişah daha geldiği halde, bütün saldırı oklarını en çok da bunun için Abdulhamid’e çevirmişlerdi. Bu konuya bu gün de bu açıdan da bakmakta fayda var.)

***

Evet, kendilerini münevver / aydın olarak niteleyen ve Sanayi Devrimi’nin parlattığı Avrupa’yı görünce derin bir aşağılık duygusuna kapılmış ve ‘Bizim adam olmamız için Avrupa kültür ve yaşayış tarzını benimsemeliyiz’ diyen, Avrupa meczubu haline gelmiş bir nesil de yetişmeye başlamıştı. O nesiller, artık yıkılacağı propagandasına kendilerini kaptırmış oldukları devleti, şekilci değişikliklerle, iyileştirme zannına kapılan ‘Tanzimat Kafalı’lı, hasta veya yabancı değerlerle sarhoş olmuş tiplerdi.

Yani, kale içten çökertilmişti.

***

Birinci Dünya Savaşı’na böyle kadrolarla girdik. Savaşı başlatan diğer bütün devletler bir takım kayıplarla çıktılar; ama, o savaşa, başlayışından üç ay kadar sonralarda ve -elbette- özellikle Balkanlar’daki, 500 yıldır vatan olan toprakları geri alabilecekleri ümidiyle de katılan 6 asırlık Osmanlı Devleti, Müslümanların elindeki o büyük güç, bütünüyle saf dışı edildi, toprakları parça parça edildi; her parçanın başına, diliyle, rengiyle ‘yerli’; ama kafa ve kalpleri, ‘emperyalizm’e ayarlı ‘kukla’ tipler ‘büyük kurtarıcı’lar olarak yerleştirildi ve o yeni ülkelerin her birisi de birbirine düşman edildi.

Evet, çok uzak bir tarih döneminden değil; henüz 100 yıl öncesinden söz ediyoruz.

***

Hâlâ, o 100 yıl önceki emperyalist oyunların pençesinde Müslüman halklar ve coğrafyaları...

Sadece, o 100 yıl önceki düzenlemeler emperyalistlerin bugünkü ihtiyaçlarına cevap veremiyor.

Şimdi yeni bir düzenlemenin entrika ve tuzaklarını kuruyorlar. Muhatap sadece Türkiye de değil..

Bu asıl oyun anlaşılmadıkça, emperyalist manevraları karşısında savrulmaktan kurtulmak nasıl olur?