Mustafa KARAALİOĞLU
Mustafa KARAALİOĞLU
Tüm Yazıları

Bu öfke, bu gerekçeyi temsil etmiyor

Kürtlerin Kobani’yle dayanışması en doğal haklarıdır ve hatta Türklerin de bu dayanışmanın bir parçası olması normaldir. Ama, Kürtlerin Kobani’de olup bitenler için Türkiye’yi hedef almaları büyük bir haksızlıktır. IŞİD’in durdurulamayan ilerleyişinin öfkesini sokaktan çıkarmak adil değildir... Özellikle de çözüm sürecinde en kritik adımların beklendiği bir süreçte HDP’nin o öfkeyi kışkırtan bir odak haline gelmesi de bir siyaseti değil apaçık tarihi bir hatayı ifade ediyor. 

Kürt siyaseti, ortalığın yangın yerine dönmesini alkışlamanın Türkiye toplumunda çözüm sürecinin sermayesini tüketmekten başka sonuç doğurmayacağını elbette biliyor. Böyle olduğunu bilerek sonuçları umursamamak çözüm arzusunun yüzeysel olduğunu gösterir. Ama, PKK/HDP eksenini çözüm konusunda samimiyetsizlikle itham etmek çok anlamlı değil. Zira, Kürt siyasetinin barış ve demokrasi lehinde dönüşüm becerisinin sınırlı ve temposunun ağır olduğu da bir sır değil.

Esasen, sokaklar yanarken ve insanlar öldürülürken çözüm puantörlüğü yapmak bugünün tartışma konusu hiç değil.

Türkiye ne yapabilir de yapmıyor?

PKK’lı Kürt gençleri neden sokakta ve neden Kürt şehirlerini yağmalıyorlar?

Çünkü, PKK’nın Suriye’deki kolu olan PYD’nin kontrol altında tuttuğu ve gelecekte en azından bir özerk bölge olmayı umduğu üç küçük bölgeden birisi olan Ayn El Arab (Kobani) düşmek üzere. IŞİD’in ilerleyişi bir türlü durdurulamıyor, fatura ise Türkiye’ye çıkıyor. PKK/HDP hem tezkereye karşı hem de çözüm için bir tampon bölge oluşturulmasını işgal sayıyor ama Türkiye’nin bir yolunu bularak Kobani’yi kurtarıp kendilerine teslim edilmesini istiyor.   

Bu yol, ancak işgal ile mümkün. Yani, Türkiye sınırdan girerek Suriye’yi işgal etmeli ve IŞİD’i püskürtmeli. Püskürttükten sonra da hemen geri çekilmeli... Çekilmeli çünkü, PKK/PYD Türkiye’nin orada kalmasını da kesinlikle istemiyor. HDP’nin düşündüğü ama söyleyemediği plan budur.

Hiç olmazsa da PYD’ye ağır silah desteği verilmesini istiyorlar.

Türkiye ise elbette Kobani’nin düşmesinden ve IŞİD’in sınıra dayanmasından dolayı kaygılı. Elinden gelen bütün insani desteği vererek bir trajediyi önlemeye çalışıyor. Havadan vurması için ABD’yi motive de ediyor.

Elbette, IŞİD’in elinde olmaktansa Kobani’nin o bölgenin sakinleri olan Kürtlerin kontrolünde olmasını tercih ediyor.

Ancak, Suriye’yi işgal etmek şöyle dursun sınırda bir insani koridor açmak için bile hukuki gerekçesi bulunmuyor. Dahası, tek taraflı olarak bunu yapmanın ne Türkiye’ye ne de bölgedeki Kürtlere faydası olacağını düşünüyor. 

Çözümü elinin tersiyle itmek

Ne yapılabilir de yapılmıyor sorusunun cevabını ararken gerçekçi olmak zorundayız. ABD’nin Genelkurmay Başkanı Martin Dempsey şöyle diyor: “Korkarım ki Kobani düşecek. Yaptığımız hava saldırılarının etkisi çok sınırlı. IŞİD’i havadan vurmak gittikçe güç hale geliyor. IŞİD, düşmanını öğreniyor ve nasıl manevra yapılacağını ve nüfusu nasıl kullanacağını ve gizleneceğini biliyor. Elektronik aletleri kullanma konusunda daha da akıllanıyorlar. Daha önce yaptıkları gibi bayrak sallamıyorlar, büyük konvoylar halinde hareket etmiyorlar. Görünür ve tanımlanabilir karargahlar kurmuyorlar.”

Havadan vuran ABD’nin geldiği nokta bu... Türkiye, elinde hiçbir hukuki gerekçe bulunmazken ABD’nin yapamadığını mı yapacak? Gerçekçi olalım, soğukkanlılığı da elden bırakmayalım.

PKK/HDP de Türkiye’nin Kobani konusunda şu anda yaptığından ileri gidemeyeceğini pekala biliyor. İleri sürülen ve sürülmeyen gerekçeler sokağa taşan eylemlerin öfkesini taşımıyor. Parmaklarımızla dokunduğumuz çözümü elimizin tersiyle itmeyi izah etmiyor.

Bütün ülkenin hayretle ve hayalkırıklığıyla izlediği şiddeti kendi şehirlerinde yaşayanlar bu çelişkiye itiraz etmelidir. Kürt siyasetinin ülkenin ortak çıkarları konusunda gösteremediği duyarlılığı Kürt halkı göstermelidir.