Mustafa KARAALÝOÐLU
Mustafa KARAALÝOÐLU
Tüm Yazýlarý

Bu resim 89 yýl sonra çekiliyorsa o ülke yenilenmeye mahkumdur

Aðrý’da yaþayan genç avukat Betül Aslan, Konya’daki bir baþka meslektaþý Elif Feyza Petek’le birlikte 89 yýllýk Cumhuriyet tarihinde bir ilki baþardý. Ayný zamanda Aðrý Barosu da Cumhuriyet tarihinde bir ilke imza attý.

Bir ayýp 89 yýl sonra bitti.

Aðrý Barosu, Betül Aslan’a baþörtülü avukatlýk ruhsatnamesi verdi.

Bu ülkede hukuk eðitimi alan baþörtülü gençler, en az dört yýllýk eðitimi binbir çileyle tamamladýktan sonra; býrakýn mahkeme salonlarýnda görev yapabilmeyi, bir büroda mesleklerini yapabilmek için dahi baþörtüsüz ruhsata razý olmak zorundaydýlar.

Ülkenin en eðitimli, en ‘ne yaptýðýný bilen’ sýnýfýndan insanlar hukuk mesleðini yapabilmek için en baþtan hukuksuzluða mahkum ediliyorlardý.

Bir devlet düþünün...

Kuruluþundan bugüne, insanlarýnýn inandýðý gibi yaþamasý ve inandýðý gibi çalýþmasýna karþý güçbirliði yapmýþ bir devlet. Askeri, yargýsý, siyaseti, medyasý el ele vererek baþörtüsünü mahkeme salonundan sokmamak için yemin etmiþ. O gençleri okuldan atmak, hayatlarýný karartmak, eðitim haklarýný gaspetmek, istihdam sahalarýný kapatmak ve nihayet baþlarýndan örtüyü çekmek. Türkiye Cumhuriyeti’ne biçilen ideoloji ve fikir derinliði bundan ibaretti: Laikçi-Kemalist rejim baþörtüsüne karþý...

Amansýz bir takip, hukuk tanýmaz bir öfke, vicdan tanýmaz bir ýsrar...

Sadece baþörtülü gençler deðil, baþörtüsünü savunan siyaset de bir numaralý düþmandý. Bunun adý da “güçlü devlet”ti...

Varlýðýný, insanlarýnýn inanç ve fikirlerine düþmanlýk etmeye baðlamýþ bir rejimden geliyoruz.

Kahir ekseriyetin kendisini dindar ve Müslüman olarak tarif ettiði bir ülkede baþörtülü avukatlýk ruhsatý için tam 89 yýl beklememiz gerekiyordu...

Bugün, ‘referandumdan sonra’ Danýþtay kuralý deðiþtirdi ve barolar biraz ürkek biraz çekingen de olsa baþörtülü ruhsatname vermeye baþladýlar.

Aslýnda olup-biteni çok iyi biliyoruz. Asker-bürokrasi rejiminin sonu geldiði için, askeri vesayet geriletildiði için ve asker medyasý yenildiði için Türkiye demokrasiyi tatmaya baþladý.

Bu despotluk geleneði kaçýnýlmaz sonun da habercisiydi.

Eski Türkiye’yi de bu kibir ve despotluk bitirdi.

Yeni Türkiye de bunun için kaçýnýlmazdý.

Avukatlýk ruhsatý vermek için, genç bir kýzýn baþýný musallat oluyorsanýz, bunun adýna da devlet diyorsanýz o devletin tepeden týrnaða yenilenmesi kaçýnýlmazdýr. O devleti, bugün olduðu gibi tepeden týrnaða yenilerler... Hukukta, siyasette, ekonomide, medyada, bürokraside, sanatta, sporda; her alanda.

Sadece baþörtülüye, dindara karþý despotluk deðil. Her türlü farklýlýða; Türklere, Kürtlere, muhafazakarlara, Alevilere, solculara, azýnlýklara, demokratlara karþý despotluk. Bürokrasiden siyasete, medyadan iþ dünyasýna kadar cümle askeri vesayet kadrosu hiç bitmeyecek sandýðý “eski güzel Türkiye rüyasý”ndan yavaþ yavaþ uyanýyor. Darbeden umut kesildi, parti kapatmanýn devri bitti, emir-komuta zincirindeki iktidarlarýn ömrü bitti... Baþörtüsü dahil bütün düþmanlýklar üzerine kurulan rejimin nefesi tükendi.

O yüzdendir ki, Betül Aslan baþörtülü fotoðrafýyla ruhsatnamesini alýrken eski Türkiye medyasýnýn da sesi çýkmýyordu. Çok deðil, Eylül 2010 referandumundan bir gün önce olsa manþetlere taþýnacak, rejime karþý darbe giriþimi yaftasý yapýþtýrýlacak ve elbette ihbar zincirine konu olacak bir vak’a sessiz sedasýz geçiþtiriliyor. Ama üzgünüz, bu sinsi sessizlik geçmiþin utanmazlýklarýný örtmeye yetmiyor.

Betül Aslan’a ve Baro Baþkaný Ali Artuk’a selam olsun. Yollarý da açýk olsun. Türkiye, artýk herkes kadar onlarýn da ülkesidir.

Avukat Betül Aslan, “baþörtülü” avukatlýk ruhsatnamesini Aðrý Barosu Baþkaný Ali Artuk’tan aldý. Ne hazin ki, Türkiye bu sahne için Cumhuriyet’in 90. yýlýna yürüdüðümüz bugünleri bekledi.

Bugün "çözüm ihanettir" diyenler dün baþka neye ihanet demiþlerdi?

CHP, MHP, Ýþçi Partisi ve medyadaki þerikleri bir aðýzdan çözüme karþý ittifak oluþturdular. Ýddialarý malum... “Çözümün arkasýnda taviz ve ihanet planlarý var” diyorlar. Bir taviz ve ihanet belgesi gösterememiþ olmalarý mesele deðil, komplo teorileriyle yürüyorlar.

Biraz geçmiþe dönelim... Zira, þimdilerde yaþadýðýmýz sahne bu kadronun ilk “ihanet kampanyasý” deðildir.

Kýbrýs’ta Annan Planý ve 2007’de Cumhurbaþkanlýðý seçimi için ayný komplolarý yapýyorlardý. 27 Nisan bildirisinde ayný yerdeydiler. 2008’de Ergenekon davasý için, 2009’da andýç karþýtlýðý için, 2010’de referandum için de ihanet diyorlardý. 10 yýlda yaþanan sayýsýz irili -ufaklý demokratikleþme vak’asý var ki, yine hep ayný kelimeyi duyuyorduk: Ýhanet!

Bugün görerek, yaþayarak biliyoruz ki, o yaþananlarýn hiçbiri ihanet deðildir. Aksine hepsi de Türkiye’nin siyasetten hukuka, diplomasiden ekonomiye kadar büyümesine ve geliþmesine yaradý. Doðru kararlardý ve o sayede Türkiye; onurlu, baþý dik, daha zengin ve daha güvenli bir ülke olabildi.

Deðiþim bu kampanyalara kurban edilseydi asýl o zaman ihanet olurdu.

Bugün de ihanet çözüm deðil, çözüm yoluna taþ koymaktýr.  Çok yakýnda bunu da görerek, yaþayarak anlayacaðýz. Týpký 10 yýldýr diðerlerinde anladýðýmýz gibi.