Bu şair ne dediğinin farkında mı?

Normal ülkelerde “Terörist övgüsü” yahut “terörizmi meşrulaştırma” sayılan ve şiddetle tecziye edilen sözler, bizde “düşünce yazısı” diye değer görüyor ve gazetelerde kendisine yer buluyor. 

Şair Ataol Behramoğlu’nun yazısından söz ediyorum.

Kendisi bir Cumhuriyet gazetesi yazarıdır...

Cumhuriyet’in nasıl bir gazete olduğunu anlatmama gerek yok. Elinizin altında internet varsa, arama motorlarından birine bu gazetenin ismini yazın ve karşınıza çıkan sayfaları sabırla okumaya başlayın. Burada söyleyeceklerimden daha ağır ifadelerle karşılaşacaksınız.

Ben, “Cumhuriyet nasıl bir gazetedir?” sorusundan çok, “Cumhuriyet kimlere emanet edilmiştir?” sorusunun anlamlı olacağını düşünüyorum.

Bir tür “anti-demokratik buluşma noktası” olan ve başarıyla bazı değerleri buluşturan gazete, şimdi de devleti ele geçirmeyi amaçlamış dikey hiyerarşik örgütlenmenin müntesiplerine yataklık yapıyor.

Ona uygun bir genel yayın yönetmeni buldular... “Her yola varım” diyen bir genel yayın yönetmeni bu. Kapı kapı dolaşıp “belgeselinizi yapayım” diyen ve içli, romantik, fena halde ağlak ses tonuyla birtakım belgeseller yapan, elbette çok para ve ün kazanan bir adam. Bir zamanlar, “Nurculuk belgeseli yapayım size” diye, birtakım aykırı kapıları aşındırıyordu. O dönemde muvaffak olamadı. Belki bu dönemde yapar. Belki Pensilvanya’daki zatı dahil eder çalışmasına. Kısmet artık.

Son cürümünden başlayalım:

Başbakan Davutoğlu’nu mahkemeye vereceğini söylemişti. Gazetesine de manşet yapmıştı.

Başbakan’ın “Terör örgütünün verdiği fotoğrafı yayınlayan gazetelerin muhabirlerine akreditasyon yasağını ben istedim” sözlerini “basın özgürlüğüne müdahale” saymış... Neyi yayınlayıp yayınlamayacaklarına siyasetçiler değil, kendileri karar verirmiş. Dolayısıyla, savcının şakağına tabanca dayayıp “hatıra fotoğrafı” çektiren teröristlerin görüntüsünü gazeteye koymakta beis görmemişler.

Hayır kardeşim!

Neyi yayınlayıp yayınlamayacağına sen karar veremezsin.

Sınırlara uymak zorundasın...

Hukuki sınırlara elbette uyacaksın ama ben ahlak sınırından, vicdan sınırından, insanlık sınırından söz ediyorum. Hiçbir yasa, hiçbir tamim, hiçbir yönetmelik sana “sınırları ihlal hakkı” vermez.

Dünyanın en demokratik, en gelişmiş, meşrebi en geniş ülkesine de gitsen, “sınırları” çıkaracaklardır karşına.

Bir defa, sen bırak “özgür medya”, “editoryal bağımsızlık”, “basına baskı” laflarını da, Gezi’deki provokatörlüğünün hesabını ver...

Polis Taksim’de katliam hazırlığı yapıyordu hani; annelerinin elinden çocuklarını zorla alıp götürüyordu. (Nereye? Herhalde temerküz kampına.) Oğlun kayıptı... Validen yardım istemiştin... Çaresizdin. Daha olmadı, TOMA’ların altına yatacaktın...

Sen önce bu sorumsuz aymazlığın, bu “sofistike provokatörlüğün” hesabını ver...

Normal ülkelerde olsa, sokağa bile çıkarmazlardı seni...

Kaldı ki, normal ve vicdanlı bir insan böyle bir durumda utanır, sokağa çıkmazdı, affedilmesi için bin kapı aşındırırdı. Ama sen büyük bir pişkinlikle gazeteciliğe devam ediyorsun, hiç utanmıyorsun ve galiba hiç utanmayacaksın.

Uzatmayalım...

Şair Ataol Behramoğlu, böyle bir adamın yönettiği gazetede yazıyor işte.

Behramoğlu’na göre, Çağlayan Adliyesi’ni basıp savcıyı katledenler terörist değil; “terörist olduğu söylenen kişiler...”

Zaten “her türlü şiddet hareketini terör olarak niteleyip adlandırmak, kafa ve kavram karışıklığı”ymış... Terör, “öncelikle, hiçbir suçu ve günahı olmayan, doğrudan hasım olarak görülmeyen halk kitlelerine karşı uygulanan şiddet hareketi”ymiş... Çünkü “hiçbir terör ve terörist, devlet teröründen ve devletin tepesindeki teröristlerden daha tehlikeli ve tahrip edici olamaz”mış...

Şunu demek istiyor Behramoğlu: Savcının şakağına tabanca dayayıp infaz edenler “terörist” değil. Asıl terörist Erdoğan...

Hayır, mesele Behramoğlu’nun Erdoğan’a konum biçmesi değil... Her türlü hakareti ediyorlar, terörist mi demeyecekler?

Mesele, terörizmi meşrulaştırmak için bin dereden su getirmesi...

Başlıkta, “Bu şair ne dediğinin farkında mı?” diye sormuştum.

Farkında...

Şairin hezeyanlarına sütun açanlar da farkındalar ve ne yaptıklarını çok iyi biliyorlar.

Mesele bu!