Bu sanatçılardan her şey beklenir!

Kemal Kılıçdaroğlu’nu sevebilirsiniz... Sevin tabii. Sevilmeyecek adam mıdır Kemal Bey?

Hem sevin, hem de posterini yapın. Bir mizah dergisi bunu yaptı. “Ve Kemal Geliyor” diye başlık attı bir de.

Bunlar, “yandaş olmayan” mizah dergileri. Halka ve hakkın seçtiklerine düşmanlık etmeyi muhaliflik sanan çocuklar.

Devlet Bahçeli’yi de sevebilirsiniz.

Ben seviyorum mesela.

Kritik zamanlarda yaptığı kritik dokunuşlarla siyasal sistemi olası krizlerden kurtarmış sorumlu bir devlet adamıdır. “Kürt meselesine” bakışını beğenmem, söylemini aşırı bulurum ama siyaset etme tarzına bayılırım.

Tek başına “piskevit konuşması” bile yeter sevmeye...

Doğu Perinçek’i de sevebilirsiniz.

Düşüncesi bana uymaz... “Devrim yasaları uygulansın, İstiklal Mahkemeleri yeniden kurulsun” çağrılarını tehlikeli ve çirkin bulurum ama düşüncesi ve sistematiği olan bir siyasetçidir Doğu Perinçek.

Ben sevmem.

Sevene de mani olmam.

Ergenekoncuları, Balyozcuları, Kafesçileri de sevebilirsiniz.

Nitekim çok sevdiler...

Her gün gazete ve televizyonlarda “Ergenekon ve Balyoz güzellemeleri”, “yurtseverleri hapsediyorlar” ağlamaları, “kahramanlara reva görülen muamele bu mu?” sızlanmaları...

Mustafa Sarıgül’ü de sevebilirsiniz...

Rahmi, Cem ve Aydın Bey’ler çok seviyor mesela. Mustafa Sarıgül riyasetinde kurulacak parti için gizli ev toplantıları bile yapıyor...

Deniz Baykal’ı da sevebilirsiniz.

Ki, vaktiyle seveni çoktu... Bazı Hürriyet gazetesi yazarları, yaptığı basit konuşmaları bile “hakikaten şahane, hakikaten mükemmel, hakikaten ikna edici” bulurdu... Kaset olayından sonra, “Bırak sen bu işleri, biraz da Kemal’im gelsin” demeye başladılar, anında satış yaptılar ama Deniz Bey de Allah için sevilecek adamdır.

Hülasa, kamuoyunda görünürlük kazanmış herkesi sevebilirsiniz.

Bu kişileri sevdiğinizde kimse sizi “ihanetle, satılmışlıkla, şerefsizlikle, paraya tapmakla, ihale almakla, onurunu üç otuz paraya satmakla” suçlamaz...

Suçlamamalıdır.

Kimse size “fırıldak, topaç, karaktersiz, onursuz, yalaka, yavşak, alçak, adi, ananı s...im” demez...

Dememelidir.

Herkesi usulü dairesinde sevip kutsayabilirsiniz, duygularınızı açık edebilirsiniz ama Başbakan Erdoğan’ı sevemezsiniz.

Hele açık mecralarda “sevginizi” dile getiremezsiniz.

Ezkaza, “seviyorum” demişseniz, biraz yukarıda örneğini verdiğim küfürleri sıralarlar; “fırıldak, topaç, karaktersiz, onursuz, yalaka, yavşak, alçak, adi, ananı s...im” derler. (Şafak Sezer’e bunları dediler.)

Bununla da kalmaz, muhitlerinden, kanonlarından, gettolarından kovarlar.

Mahalle baskısının, tacizin, mobbingin kralını uygularlar.

Bunu Müjdat Gezen’i de yapar, Levent Kırca’sı da yapar, Tamer Karadağlı’sı da yapar, Ferhan Şensoy’u da yapar, Süheyl Batum’u da yapar, Behzat Ç.’si de yapar...

Dün Sezen Aksu’ya, Zerrin Özer’e, Şahan Gökbakar’a yaptılar.

Bugün Şafak Sezer’e yapıyorlar.

Bunlar, üstelik, “yaşam biçimimize müdahale edilecek, kaygılıyız” diye ortalığa dökülen arkadaşlar.

Birçoğu da sanatçı...

Madem yaşam biçiminize yapılacak “olası” müdahaleden kaygılısınız, siz niçin insanların kalplerine müdahale ediyorsunuz?

İsteyen, istediğini sever...

Size ne!

Demek ki “Gezi Parkı devriminiz” başarılı olsaydı, farklı düşünen herkesi “ölüm tarlalarına” sürecektiniz!

Üslubunuzun şiddeti bunu söylüyor.

Efendim?

“Ölüm tarlaları” ne mi demek?

Bunu, Gezi eylemleri boyunca posterlerini gezdirdiğiniz “şanlı devrimcilere” soracaksınız.