Ekrem İmamoğlu'nun gözaltına alındığı 19 Mart sabahı CHP Genel Başkanı Özgür Özel de, Saraçhane'ye koşmuş ve "direniş" başlatmıştı. "Halkı sokağa mı çağırıyorsun" uyarısına ise; inadına "Evet... Evet..." cevabı vermişti.
Peki Saraçhane'de yaşananlar ne ifade ediyor?
Sokak gösterilerinden, İmamoğlu'nun soruşturmasına nasıl bir etki beklendiğini bilmiyoruz ama toplananların da zaten "İmamoğlu" diye bir derdi olmadığını görüyoruz.
Hatta; birçok CHP'li yöneticinin bile bu soruşturmayı canı gönülden desteklediğini, "Partideki enfeksiyon temizleniyor" diye sevindiğini biliyoruz!
Mansur Yavaş'ı da "paçavra" gibi buruşturup atan Özgür Özel, "6 Nisan Olağanüstü Kurultayı" ile de İmamoğlu vesayetinden kurtularak Külliye'ye yürümeyi plânlıyor.
Yani, bu soruşturmanın nerelere ulaşacağını iyi bilen Özel; "özel strateji"yi adım adım uyguluyor.
Yalandan bile olsa bir kere dahi "Temizdir" diyemediği İmamoğlu'na destek gerekçesiyle; bu soruşturmayı itibarsızlaştırmak, böylece; kendisine uzanacak tehlikeyi de savuşturmak istiyor.
2013'TEKİ "GEZİ"Yİ AYNEN UYGULADILAR
Peki Taksim'de, 4 adet ağacın yerinin değiştirilmesinden "Gezi Kalkışması" çıkaranların, çok daha kullanışlı olan "İmamoğlu'nun önü kesiliyor" gerekçesini kullanmaması mümkün mü?
Zaten CHP, iflâh olmaz bir "Gezi"cidir. 2013'ten bu yana Kavala'ya ağıt yakıyor; yeni gezilerin hasretiyle yanıyorlar. Nitekim Özgür Bey, Saraçhane'deki "kar maskeli" karanlık niyetli anarşistleri savunmak için valiyi tehdit edecek kadar bayağılaştı. İngilizlere yaltaklanan Müstemleke Özel, bu devletin valisine "Eğer bir tane gencime gaz sıkarsan, cop vurursan, plastik mermi sıkarsan senin alnını karışlamayan namerttir" diye efelendi!
CHP'nin bu kadar koruduğu militanlar da, "Gezi" ayaklanmasını, her şeyiyle bugüne taşıdı.
Gezi'de AKM'yi, kirli sloganların ilan tahtası yapmışlardı, Şimdi ise İBB binasını kullandılar. Başbakan Erdoğan ve ailesi için AKM'ye astıkları hakaretleri, şimdi daha iğrenç biçimde tekrarladılar!
Gezi'de öldürdükleri iki polis niyetine polislerimize "asit" attılar; "balta" fırlattılar. İmamoğlu'nun kapı önüne koyduğu Canan Kaftancıoğlu, DHKP-C'li kankalarını sokağa çağırdı.
Çünkü mesele İmamoğlu değil; daha anlamadınız mı?
Nitekim Saraçhane'de 6 DHKP-C'li, 9 PKK'lı olmak üzere 12 ayrı örgüte mensup onlarca terörist yakalandı. Diğer illerde gözaltına alınanların ise yüzde 40'ı terörist çıktı. Unutmayın ki, bir damla idrarın bir testi suyu pislettiği gibi, yüzbinleri vandallaştırmak için birkaç terörist yeter!
Gezi alkoliklerinin Dolmabahçe Camii'ndeki pisliklerini, mübarek Ramazan günü Şehzadebaşı Camii'nde, daha da pisleşerek tekrarladılar.
Hatta CHP Mebusu İhsan Cebelibereket'in, 1924'te Meclis kürsüsünden hanedana kustuğu; "Ölülerinin kemiklerini bile mezardan çıkarıp atmak lazım gelir" nefretini eyleme dökerek, ecdat yâdigârı mezarlara saldırdılar![1]
BU SEFER NEDEN "GEZİ"YE ÇIKAMADILAR?
3-5 ağaçtan çok daha büyük bir motivasyonla başlayan tahriklerden, neden "Gezi" çıkmadığına birlikte bakalım:
1- Gezi'deki soytarılara karşı devletini; milletini savunması gereken bir Cumhurbaşkanı Vandalların mesajını almakla kalmamış, "Sen yarayı açık bırakırsan sinekler de üzerine konar" diyerek destek vermişti. Şimdi de, "Şiir okudu" diye hapse giren Erdoğan ile milletin canına okuduğu için hesap veren İmamoğlu'nu aynı kefeye koydu, "Halkın iradesiyle seçilen belediye başkanlarına bu yanlışlar yapılmamalı" dedi ama artık "hariçten" gazel okuduğu için kimse umursamadı! Yani devlet, bu sefer "irade zaafı" yaşamadı; Gezi'deki gibi olayların gerisinde kalmadı; önceden tedbir aldı.
2- Gezi'de bilhassa sosyal medya tahrikleri ve kumpasları karşısında "amatör/yaya" kalan devlet, şimdi çok daha donanımlı ve dirayetliydi. Bütün yalanlar delindi, tahrik kumpaslarına anında cevap verildi. Bütün Türkiye'ye yaymaya güçleri yetmedi.
3- 28 Şubatı hortlatan fişlemelerin, rezil rüsva seviyede kalmasının sebebi ise, 1997'de CHP zihniyetinin tetikçiliğini yapan TSK yönetiminin, bugün aslî vazifesine dönerek milletin emrine girmesidir. Özgür Özel'in komutanlara olan öfkesinin, "Bir kenara yazdım" tehdidinin asıl sebebi de budur.
4- Şer cephesinin belini büken asıl eksiklik ise FETÖ desteğinden mahrum kalmasıdır. Taksim'de, çadırları ateşe vermişlerdi. Göstericilere yakın mesafeden 150 bin biber gazı fişeği; 300 ton boyalı su sıkan devletçi(!) polisler yok artık!
5- Özgür Özel'in bahtsızlığına bakın ki, Gezi'de; Taksim'e günler öncesinde kamp kuran Batı medyası, şimdi kılını bile kıpırdatmadı. Çünkü Batı'nın da başı dertteydi. Devası ise Türkiye idi! Özgür Özel'in, BBC'ye ücretle yayınlattığı röportajda İngiltere'ye "Bizi yalnız bırakmayın" diye yalvarması, İngiliz uşağı Hariciye Nazırı Mason Reşid Paşa'nın İngiltere Büyükelçisi Lord Canning'in elini öperek yaşlı gözlerle "Bizi bunca tehlikenin ortasında bırakmayın" diye yalvarmasının aynısıdır.
"Avrupa ülkelerinin bu dönemde Türkiye ile sürtüşmek istemediğini kabul etsek bile bütün Batı medyasının da aynı tavır değişikliği sergilemesi mümkün değil" diye mi düşünüyorsunuz? "Batı medyası, bir merkezden; bir düğmeye basılarak yönetilemez" mi diyorsunuz?
İsterseniz, Yahudi işadamlarımızdan Jak Kamhi'nin şu ilginç hatırasını okuduktan sonra karar verin:
"1974 Kıbrıs Barış Harekâtı sonrasında başlatılan silah ambargosu sırasında, TÜSİAD Başkanı Feyyaz Berker başkanlığında oluşturulan bir heyetle ABD, Fransa ve İngiltere'de ikna görüşmeleri yaptık. Basın Türkiye'yi sürekli kötülüyordu. Fransa'da Musevi cemaatinin lideri Elie de Rothschild ile buluşma ayarladık. Kendisine Türkiye'nin, asırlardır Yahudiler'e nasıl yardım ettiğini ve 59 Müslüman ülke arasında İsrail'i ilk tanıyan devlet olduğunu anlattık. Çok etkilenen Rothschild, (Fransa'daki Yahudileri organize eden bir dinî kurum olan) "Consistoire de France"in Basın ve Halkla İlişkiler Müdürü'nü çağırdı ve 'Türkiye'ye yönelik menfi propagandayı durdurun' talimatı verdi. TV yayınları daha biz oradayken son buldu. Ertesi günkü gazetelerde ise Türkiye tamamen unutulmuştu! Hatta; Rothschild'in tavsiyesiyle İngiltere'deki yayınlar da bıçak gibi kesilmişti."[2]
2013'TE MERKEZ BANKASI DA "GEZİ"YE ÇIKMIŞTI!
Gezi kalkışmasının asıl uzun vadeli hasarı ise ekonomide ortaya çıkmıştı. Doğrudan maliyet 1,4 milyar dolar, dolaylı fatura ise 100'lerce milyar dolara tırmanmıştı. Bu kalkışma öncesinde 6,1'e kadar gerilemiş olan yıllık enflasyon, sonraki üç ayda 8,9'a fırlamıştı. Tek haneli işsizlik ise 10,6'ya yükselmişti.[3]
3 Haziran günü Borsa çakılırken, döviz hızla yükselmişti. Gezi öncesinde 1,70 TL olan dolar 2,40'a fırlayarak tam yüzde 40 artış göstermişti.
Öte yandan Mayıs 2013'te yüzde 4,61 ile tarihi dip seviyelerine gerileyen tahvil faizleri ise olayların sebep olduğu kur artışı, enflasyon beklentilerindeki bozulma ve yabancı yatırımcıların satışları sebebiyle 3 ayda yüzde 9,25 ile yaklaşık iki katına yükseldi.
Oysa 14 Mayıs'ta İMF'ye son taksitini ödeyerek 19 yıllık prangadan kurtulan Türkiye'nin ekonomisi, altın çağını yaşıyordu. Buna paralel olarak döviz rezervimiz ise rekor seviyedeydi. Ancak 122 milyar doları olan Merkez Bankası, piyasadaki bu "Gezi anarşisi" karşısında kılını bile kıpırdatmamıştı.
O dönemde ekonomi, Başbakan Yardımcısı Ali Babacan'a teslim edilmişti. Merkez Bankası'nın başında ise, Erdem Başçı vardı. Babacan-Başçı dostluğu ise Ankara Koleji'ne kadar uzanıyordu.
İlginçtir; o Ali Babacan, yolsuzluk ve teröre destek soruşturmaları sebebiyle soruşturma geçiren Ekrem İmamoğlu'na destek için Saraçhane'ye koşmuş ve yeni bir "Gezi" oluşturmak için yırtınan örgüt mensuplarına, "Gençlerimizin, 'Türkiye bir gün demokrasiye ulaşır mı' diye umutları vardı. Bu hafta, bu beklentilerini kıracak gelişmeler oldu. Gençler bunun için meydanda" demişti.
EKONOMİYE DAHA BÜYÜK DARBE VURACAKLARDI!
Bu seferki "Gezi" denemesinin başrol oyuncusu Özgür Özel, Türk ekonomisine çok daha büyük bir darbe indirmek istiyordu. Türk ve Türkiye düşmanı Trump'ın 2019'da "Türkiye'nin ekonomisini mahvedeceğim" tehdidini, CHP'nin Başkanı olarak bildiğimiz Özgür Özel de "Türk ekonomisini dibe batırma" şeklinde tekrarladı.
Yetmedi; 28 Şubat'taki CHP zihniyeti aynen hortlatıldı. "Kamplaştırma" işini bizzat üstlenen Özel, "Sarçhane bülbülü" olmayan medya mecralarını; isim isim saydı ve "düşman" ilan etti. Kahve markasından ev aletlerine kadar bütün "yerli" firmaları düşman ilan etmenin, Ekrem İmamoğlu'na ne faydası var? Ama aylardır uygulanan "Katil İsrail mallarına boykot" çağrılarına, "Ayıptır ya, o firmalar binlerce insanı istihdam ediyor" gibi sinsi gerekçelerle karşı çıkan CHP'nin, şimdi o firmaların yerli rakiplerini "boykot" etmesinin sebebini; müstemleke zekalı olmayan herkes anlayabilir!
Her Türk vatandaşının gurur duyacağı TOGG'u "boykot" listesine almalarını da...
Ama bütün yandaşlarını devreye sokmalarına rağmen ekonomiye verdikleri zarar, Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek'in; Merkez Bankası ile koordineli tedbirleri sayesinde çok sınırlı kaldı.
Bu başarı, Özgür Özel'i çok kızdırmıştı. Oysa Ali Babacan gibi Şimşek de "sessiz" kalabilirdi! Bu kadar da değildi! Ekrem İmamoğlu'nun bütün kirli bağlantılarını ortaya çıkaran MASAK da Mehmet Şimşek'e bağlıydı.
Özgür Özel, bu yüzden Mehmet Şimşek'e, kırmızı görmüş boğa gibi saldırdı. Bu yüzden "Bu Mehmet Şimşek'in gerçek yüzünü dünyadaki bütün ekonomi çevrelerine göstermeyen namerttir" dedi!
Ekonomi dünyasının, bu kadar yıldır birlikte çalıştığı Mehmet Şimşek'i, Özgür Özel'den öğrenmesi mümkün olmadığına göre...
[1] TBMM Zabıtları, 3 Mart 1924, s. 66.
[2] Jak Kamhi, Gördüklerim Yaşadıklarım, Remzi Kitabevi, İstanbul 2013, s. 231.
[3] AK Parti Genel Başkanı Erdoğan'ın Grup Konuşması, 19 Şubat 2020.