Pensilvanya’da mukim þarlatan, 17/25 Aralýk darbe operasyonunu yürüten kamu görevlilerinden bahisle, “Binde birini bile tanýmam” demiþti.
Hepsini tanýyordu oysa.
Ýsim isim tanýyordu hatta.
Birçoðuyla farklý vesilelerle bir araya gelmiþ, ayný maklubeye kaþýk sallamýþlardý.
Birçoðunun eylemlerinden “anýnda” haberdar ediliyor ve sürekli enformasyon alýyordu. Aldýðý enformasyon doðrultusunda yeni görevler tevdi ediyor, yeni “operasyon emirleri” veriyordu.
Bu kamu görevlilerinden biri, Hüseyin Korkmaz...
Komiser yardýmcýsý...
Þarlatanýn “tanýmadýðýný” söylediði özel yetiþtirilmiþ bu eleman, 17/25 Aralýk giriþiminin uygulayýcýlarýndan biri olarak karþýmýza çýktý.
Hatýrlayacaksýnýz, gözaltýna alýndýðýnda “Hýrsýzdan korksaydýk, polis olmazdýk” diye slogan atmýþ, ekip otosuna götürülünceye kadar “Kral çýplak” diye bozuk plak gibi tekrarlayýp durmuþtu.
Bir süre içeride tutuldu.
Ýçerideyken, iþbirliði halindeydi. Daha doðrusu, “kuzu” modundaydý... “Aþýrý” denilebilecek bir davranýþ sergilememiþ, hatta haksýz yere içeride tutulan “maðdur polisi” oynamýþtý.
17 ay sonra salýverildi.
Salýverildiðinde yaptýðý açýklama manidardýr: “Hiç görev almadým. Hiç alakamýn, hatta bilgimin dahi olmadýðý, herkes gibi medyadan, 25 Aralýk tarihinde öðrendiðim bir dosyayla ilgili tam 17 ay 10 gündür tutukluydum. Ýlk defa hakkýnda adil bir karar verildi.”
Büyük bir piþkinlikle “maðdur” rolü oynayan bu þerefsiz, aylar sonra Amerika’daki Zarrab davasýnda ortaya çýktý ve “hiç görev almadým” dediði operasyonun en önemli yürütücülerinden biri olduðunu açýkladý. Yani, ambargoyu delmekle suçlanan ülkesi aleyhinde “tanýklýk” yaptý. (Tanýklýðýn tarifesi 50 bin dolardýr ve tediyesi FBI tarafýndan saðlanmýþtýr.)
Þimdi sýký durun:
Meclis’e yollanan fezlekelerin hazýrlayýcýsý da bu þerefsizmiþ...
Bunu da kendi itiraflarýndan öðreniyoruz.
Hani, “Yüce Divan”daki yargýlamada “iddianame” yerine geçecek kâðýt parçalarý... Dönemin kimi siyasileri, yolsuzlukla suçlanan dört bakaný iþaretle, “Yüce Divan’da aklanýp gelsinler” diyordu ya... O kâðýt parçalarý iþte.
Cumhurbaþkaný Erdoðan duruma müdahale etmeseydi, bakanlar o kaðýt parçalarýna göre yargýlanacak, kuvvetle muhtemel ceza alacaklardý. “Kuvvetle muhtemel” deðil, mutlaka ceza alacaklardý.
Bunu fezlekelerin yazýcýsý Hüseyin Korkmaz da biliyordu, dönemin siyasileri de biliyordu, bugün “Biricik yargýlama yeri Türkiye Cumhuriyeti mahkemeleridir” diyen dönemin devlet adamlarý da biliyordu.
Ýstihbar ediyoruz ki, Hüseyin Korkmaz Anayasa Mahkemesi’ne satamadýðý fezlekeleri Amerika’ya kaçýrmýþ ve Zarrab davasý savcýsýna teslim etmiþ.
Þu üç hususun mutlaka aydýnlýða kavuþturulmasý gerekiyor:
Birincisi... Ýçerideyken “kuzu” rolü oynayan, kapaðý Amerika’ya atýnca “hiç görev almadým” dediði dosyanýn hazýrlayýcýlarýndan biri olduðunu, dolayýsýyla “casusluðunu” itiraf eden bu adam nasýl taliye edildi, buna hangi mahkeme heyeti karar verdi?
Ýkincisi... Hüseyin Korkmaz, Koreli eþinin baðlantýlarý üzerinden, muhtemelen CIA elemanlarýnýn yardýmýyla, önce Güney Kore’ye, sonra Amerika’ya kaçýrýlmýþ. Buna nasýl göz yumuldu? Bu ülkenin bir istihbarat teþkilatý yok mu?
Üçüncüsü... Israrla “Yüce Divan” diyen siyasiler, iþbu fezlekelerin Hüseyin Korkmaz tarafýndan kaleme alýndýðý, “bir numaralý sanýk” olarak da Cumhurbaþkaný Erdoðan’ýn iþaret edildiði bilgisine sahip miydiler?
Dördüncüsü de þu olsun:
Muhayyel suçlamalar üzerinden ülkesi aleyhinde tanýklýk yapan bu þerefsiz “casus” deðilse, casus kim?