Ömer Döngeloðlu hoca da büyük ‘salgýn’ýn pençesinden kurtulamayýp vefat etti. Müslüman tarihinin ilk dönemlerindeki acý-tadlý birçok hadiseyi, proðramlarýnda 1 saate yakýn bir süre boyunca elinde yazýlý bir metin olmaksýzýn ve o hadiselerin canlý þahidi gibiymiþçesine anlatýrken, aðlatmanýn ötesinde aðlardý da..
Allah rahmet eyleye..
Onun vefatýyla ilgili haberlerin yer aldýðý int. sitelerinin herbirinde binlerce yorumcu arasýnda, Hoca’ya rahmet okuyanlar olduðu gibi, en çirkin laflarla hakaret edenler de vardý. Çoðu takma isim ve acaib iddialar, aþaðýlamalar, yüceltmelerle..
Bu da bize, toplumumuzun büyük bir sosyal hastalýk ve hattâ karakter bozulmasý ile karþý karþýya geldiðini gösteriyor.
Bu ‘sosyal medya çöplüðü’ne bir kanunî çeki-düzen verilmezse, insanlar oralarda yazýlan iðrenç uslûblarý ‘yeni normal’ saymaya bile baþlayabilirler.
‘Kanûnî çeki-düzen..’ derken, insanlarýn görüþlerini açýklamalarýna gem vurulmasýný istediðimiz sanýlmasýn.. Sadece þunu diyoruz: ‘Her kim her ne söyler-yazarsa, onun sorumluluðunu kabullenecek kadar bir idrak, cesaret ve izzet sahibi olsun..’ Yani, ‘Sözünün eri olan çýkmalý meydana..’
Meclis’te bu yönde bir düzenleme getirilmesi yolundaki haberleri hayýrlý bir teþebbüs olarak karþýlamak gerekir, herhalde.. Çünkü, son derece gerekli..
Ama, bu nasýl saðlanýr?
Yapýlmasý gerekenleri, ‘Þöyle olmalý-böyle olmalý..’ cinsinden sýralamaya gerek yok.. Söylediði sözün sonucuna katlanamayacak olanlar, ya sözünün-eyleminin sonucuna katlanmak erdemini kuþanmalý, ya da susmak..
Karanlýðýn karnýndan ortaya bir iddia veya laf atýp kaçmak, haysiyetli - izzetli bir insanýn yapacaðý iþ olmadýðý gibi, bir toplumun, ‘Öyle diyorlar, galiba öyleymiþ..’lerle bir ‘sürü’ haline getirilmesine de müsaade edilmemelidir.
Bu ufûnetli, kokuþmuþ çöplük, âcilen dezenfekte edilmeli!.
*’M . EÐÝTÝM’ DEDÝÐÝN BÖYLE OLUR!!!
*’Kim milyoner olmak ister?’ isimli ve uluslararasý bir ‘bilgi yarýþmasý’ proðramý var, yani sadece Türkiye’de deðil.. Son yarýþmalardan birinde, hem de avukat olan bir genç, ‘Ýftar’ vaktini öðrenmek için imsakiyelerdeki ‘imsâk, sâhur, akþam ve yatsý’ yazýlý hanelerin hangisine bakýlmalý?’ þeklindeki bir soruyu bilememiþ.. Hani, gayrimuslim birisi olsa, anlaþýlabilirdi. Ama, öyle de deðilmiþ..
Kasýdlý olarak, ‘Bilmezlikten gelinmiþ olabilir mi?’ diye bile düþündürüyor insan.. Çetin Altan diye birisi vardý, 55-60 sene önceleri; ‘Ortaokuldaki oðullarýma, din dersindeki sorulara doðru cevap vermeyip ‘ikmal’e kalýn, size, bisiklet alacaðým, diyorum!’ dediðini gazetesinde açýkça yazardý.
Ýçinde büyüdüðü bir toplumun býrakalým inanç konularýndan, hattâ sosyal kültüründen bile bu kadar habersiz nesiller yetiþtirmek, eðitim sistemimizin toplum kesitleri arasýnda meydana getirdiði uçurumun derinliðini anlatmasý bakýmýndan, nice bir ‘alârm’ iþaretidir.
Saray’ýn baþmâbeyncilerinden ve en muteber hâtýrât sahiplerinden Ali Fuâd Türkgeldi’nin ‘Görüp Ýþittiklerim’ isimli eserinde okumuþtum, yarým asýr öncelerde.. Sultan Vahdeddin’in romatizma rahatsýzlýðý varmýþ.. Onun için, asâ kullanýrmýþ.. Bir gün faytonla bir yere gider, ineceði zaman aþasýný ister, ama, asâsý yoktur ve ‘unutulduðu’ mazereti, lisan-ý münâsible anlatýlýnca Padiþah, ‘Bu bir felâkettir!.’ der.
Gençliðin de verdiði bir tepkiyle, ‘Aman, ne büyük felaket!. Devlet yýkýlýyor, adam, asâsýnýn unutulmasýný felâket zannediyor!.’ diye düþündüðümü hatýrlýyorum. Sonra düþündüm ki, ‘Evet, o bir felâket habercisi imiþ!’ Çünkü, o basit vazife bile unutulursa, neler olmaz..
‘Bir çivi bir nal, bir nal bir at, bir at, bir kumandan demektir; bir çivi düþerse, bir savaþ kaybedilebilir!’ sözünü hatýrlayalým.
Þimdi.. Þu ‘bilgi yarýþmasý’nda sergilenen traji-komik durum da, nice ‘felâket alârmlarý’ndan birisidir.