Ben söylemiyorum, tarih söylüyor... Darbe girişimini ağır müeyyidelere bağlayan “Yüce Türk Yargısı”, apaçık bir darbe olan (“Bu bir postmodern darbedir” demişti sanık Erol Özkasnak) 28 Şubat’ı akladı.
Diyeceksiniz ki, “Henüz yargılama bitmedi. Sanıklar hakkındaki isnatlar devam ediyor.”
Farketmez...
Darbe girişimi davalarında “uzun tutukluluk” seçeneğini devreye sokan ve mebzul miktar mağdur yaratan yargı, 28 Şubat’ın aktörlerine aynı tarifeyi uygulamadı.
Şu olacaktır:
Dava neticeye bağlandığında, sanıkların yattıkları ceza göz önünde bulundurulacak ve mesele kapanacaktır. Yani, “infaz” gerçekleştirilmiş olacaktır. “Tutukluluk süreleri” ve “acil tahliye”, ortaya çıkacak cezanın miktarına ilişkin fikir veriyor çünkü.
Buradan şu sonucu çıkarabilir miyiz?
Darbe yapabilirsin ama girişimde bulunamazsın... Madem giriştin, işi mutlaka neticeye bağlamalısın.
Darbe sanıkları tahliye ediliyorsa/edilebiliyorsa, girişim sahipleri niçin hâlâ içeride tutuluyor?
Doğu Perinçek isyanında haklıdır...
Balyoz’cu Çetin Doğan isyanında haklıdır.
Şener Eruygur isyanında haklıdır...
Bilumum Sarıkız, Ayışığı, Eldiven, Yakamoz, Kafes sanıkları isyanlarında haklıdırlar.
Geçmişte de pek çok “darbe girişimi” muhakeme konusu edildi ama hiçbir yargılamada, bu dönemde olduğu gibi, geniş bir “mağdurlar ordusu” yaratılmadı.
Benzetmek gibi olmasın, 28 Şubat davası tahliyeleri, bana, Samet Kuşçu olayını (9 Subay davası tahliyelerini) hatırlatıyor.
Samet Kuşçu, bir darbe girişimini ihbar etmişti. İhbara konu olan hadise, bir yönüyle Sarıkız, Ayışığı, Eldiven ve sair darbe girişimlerini hatırlatıyor ama muhakeme sürecinde sanıklara farklı bir tarife (28 Şubat sanıklarına uygulanan tarife) uygulandı. Küçük gözaltılarla iktifa edildi ve hızlı bir muhakemeden sonra tahliye kararı çıktı. Bir süre sonra da sanıklar beraat ettirildi ve dosya kapandı.
Samet Kuşçu hadisesinden sonra, Menderes’e karşı yeni bir ittifak oluştu.
Daha doğrusu, var olan ittifaka yeni unsurlar eklendi.
Bir taraftan eylemlerinin takibatsız kalmasından cesaret alan subaylar, diğer taraftan siyasi hasım rolü oynayan olan CHP ve yüksek bürokrasi (“devlet içinde devlet” görüntüsü veren unsurlar), ülkeyi 27 Mayıs’a götürecek olayların zeminini hazırladılar.
Menderes dönemindeki ittifakın bir benzerini bugün de görüyoruz.
Menderes döneminde işaret fişeğini, 9 subayı salıveren Askeri Mahkeme çakmıştı.
Bugünün işaret fişeği ise,
28 Şubat sanıklarının tahliye edilmesidir.
Diyebilirsiniz ki, “Ordunun darbe yapacak mecali kalmadı. Ayrıca mevcut komuta kademesinin böyle bir maceraya niyeti ve isteği de yok...”
Haklısınız...
Mevcut komuta kademesinden ve ordu içindeki bir cuntadan söz etmiyorum zaten.
Bir “ittifak”tan söz ediyorum.
Recep Tayyip Erdoğan nefretinin motive ettiği ve alesta tuttuğu, üstelik farklı renkler barındıran, hatta “dış ayağı” da bulunan bir ittifak bu... Birbirleriyle hasım olması gereken unsurlar, Gezi’cisi, solcusu, Kemalist’i, Emniyet’çisi, bürokratı, bu nefret temelinde birleşmiş durumdalar.
Bu ittifak, istikbalde bir “cunta”yı tetikleyebilir mi?
Neden olmasın?
Hiç rastlanmamış bir olay değil ki bu...
Seçimle altedilmeyenlere uygulanan “tarife” her zaman aynı olmuştur.