Yabancý düþmanlýðý konusunu birilerinin asap bozucu þekilde kanatýp körüklediði doðru... Özellikle sosyal medyada pek çok fotoðraf ve video var dönüp dolaþan. Ýlk bakýþta, hükûmete muhalif kesimlerce kullanýþlý olabilecek bu videolar, sadece hükümet eleþtirisi yapmakla kalsalar neyse ama, ciddi bir moral bozukluðuna ve toplumsal öfkeye de sebep oluyorlar. Bu yüzden incelikli manada yürütülecek halkla iliþkilere, toplumsal aydýnlatmaya, söz gelimi; varsa suçlularýn yakalandýðýný ilan etmeye, adaletin aksamadan iþlediðini vurgulamaya gerek var...
Bir yanda coðrafyasý gereði ülkesi asýrlardýr kavimler köprüsü olmuþ büyük bir mirasýn çocuklarýyýz, diðer yandan inanç dünyamýz, kültürel ve medeni bakýþýmýz, merhametli, kucaklayýcý, ikramsever bir örgü içinde bugünlere kadar taþýnmýþtýr. Yaþý müsait olanlar bilir, Bulgaristan'dan gelen göçmenler, Afganistan'dan gelen muhacirler de oldu geçmiþte... Ama biz bu kiþileri, plajlarda nargile içerek mayolu kadýnlarý seyrederken hiç görmedik mesela. Canla baþla çalýþtýlar, toplum da onlarý baðrýna bastý... Milletimizin Özellikle Suriye'deki dehþeti yaþayan muhacirlere kucak açmasý, misafir etmesi, hayýrhahlýðý ciddi teþekkürü hak edecek seviyede... Bu yüzden ciddi bir göçmen politikasý kurulup tatbikata geçmeden, hatta Göçmen Bakanlýðý bile henüz yokken, halkýn içine karýþmayan elit kesimin, þikayetleri olan insanlarý bir kalemde 'ýrkçýlýk'la suçlayýcý dillerinin, haksýzlýkla yüklü olduðunu düþünüyorum. Televizyonlarda göç ve göçmenler hakkýnda konuþanlarýn, sanki bu aðýr yükten habersiz bir millete konuþuyormuþ gibi davranmalarý vicdana yakýþmýyor.
Göç ve göçmen sorunlarýndan bahseden herkesi ýrkçýlýkla suçlamazdan evvel Avrupa'ya bir göz atalým! Avrupa, bugün kapýsýný çalan mültecilere, Roma Hukuku'nun yabancýyý insan saymayan, ayný þehirde yaþama hakký bahþetmeyen 'yabancýlýk' kaideleriyle yaklaþýyor. Akdenizdeki adalara yanaþmak isteyen mülteci botlarý, Yunan sahil güvenlik ekipleri tarafýndan feci þekilde taciz edilerek kovalanýyor, zýpkýnla batýrýlýyor, insanlar kancalý sopalarla denize atýlýyor. Mülteci botlarýný zýpkýnlarla delmeye çalýþan sahil güvenlik güçleri, yabancý'ya, öteki'ne has nefreti açýkça ortaya koyuyor. Batý'nýn nezdinde ölüm, yabancýya reva görülen tek seçenek olarak zihinlere bir kez daha kazýnýyor. Yunanistan, uluslararasý mülteci haklarýyla ilgili olarak imzalanmýþ (kendisi de imzalamýþ) ortak hiç bir antlaþmayý bugün kabule yanaþmýyor. AB'nin mültecilik kriterlerini de BM'nin tavsiye kararlarýný da hiçe sayýyor. Sýnýrda yakaladýðý mültecileri dövüyor, kemiklerini kýrýyor, çýrýlçýplak soyup, ayaz gecede donmasý için bulunamayacaðý yerlere býrakýyor. O çýrýlçýplak ve donmuþ adamlarý bütün dünya, sýradan bir istatistik olarak görüyor.
Bu mülteciler 10 yýldýr Türkiye'de misafir olan kiþilerdi. Mülteciler, dünyada Türkiye'den baþka sýðýnacak yer bulamadýklarý için Türkiye'deydiler. Avrupa'ya geçmeye kalktýklarýnda ise, baþlarýna gelenleri görüyorsunuz. Göçmenler, bugün bütün dünyanýn insanlýðýný tartan ölçüt haline geldiler...
Göç ve göçmen meselesinin küresel bir olgu olduðunu düþünerek, daha insani yaþama düzeylerini koruyarak, daha paylaþýmcý bir geleceðe bakmak aslýnda en adil olaný. TBMM Baþkaný Prof. Mustafa Þentop; 'Göç küresel bir sorun ve biz muhtemelen bunun baþlangýç aþamalarýndayýz. Dünyadaki demografik geliþmeleri doðru takip etmek lazým. Dünya nüfusunda 1750-1950 yýllarýnda, 200 sene içerisinde pek ciddi bir deðiþim yok. Dünya nüfusunun yüzde 20'si Avrupa'da yaþýyor, yüzde 55-60 arasý Asya'da yaþýyor, yüzde 9 ila 12 arasý Afrika'da yaþýyor. Amerika sabit, aþaðý yukarý bugün de öyle. 1950'den günümüze geldiðimizde 2000'lerin baþýnda dünya nüfusunun Avrupa'da yaþayanlarýn oraný yüzde 20'den 10'a düþüyor, Asya yine aþaðý yukarý 50-55 arasý ayrý, Afrika yüzde 16-17'lere yükseliyor. Gelecek 50 yýlda dünya nüfusunun yüzde 5'inin Avrupa'da yaþýyor olacaðý tahmin ediliyor. Afrika yüzde 40-42, Asya da yüzde 45'lere düþecek diye tahmin ediliyor. Yani Afrika'da çok ciddi bir nüfus birikimi meydana gelecek. Peki bu Afrika'daki nüfus ne yapacak? Bunlar bir kere huzur, barýþ, asayiþ içerisinde kendi memleketlerinde yaþýyorlarsa sorun yok. Asgari insani þartlarý, ekonomik þartlarý saðlanmýþ þekilde yaþýyorlarsa sorun yok ama bu olmadýðý takdirde göç edecekler..." deðerlendirmesini yaptý...
Ýnsanlar savaþ ve huzursuzluk istemiyorlar. Güvenliðin, yeme-içme ve barýnma koþullarýnýn olduðu bir dünyada göçü zorlayan radikal koþullar da oluþmayacaktýr. Bu gelecek öngörüleri eþliðinde hem daha adaletli bir dünya için çabalamalý, hem de kendi ülkemizdeki göçmen kabul, uyum, eðitim koþullarýný saðalama alacak ciddi politikalar kurabilmeliyiz.
'Biz ensarýz, onlar muhacir' derken büyük bir mirasa iþaret ediyoruz. Ama bunun içini güncel ihtiyaçlarý karþýlayacak mekanizmalarla dolduramazsak, istemeden de olsa ciddi bir aþýnmaya sebep oluruz.