Bu tosun hâlâ Gezi’yle mi avunuyor?

Gezi nostaljisi, Cumhurbaþkaný Erdoðan’ýn bir açýklamasý üzerine yeniden tedavüle sürüldü. 

Kendisine “solcu” diyen bir Cumhuriyet gazetesi yazarýndan okudum. Özetle, “Bugüne kadar girdiði bütün seçimleri öyle veya böyle kazanan RTE bir tek ‘Gezi çocuklarý’na yenildi. Bu nedenle unutamýyor Gezi’yi” diyordu. 

Ülkenin Cumhurbaþkaný’ndan söz ederken “RTE” diyor. 

RTE’nin bir “hakaret kýsaltmasý” yahut “kodlamasý” olduðunu bile bile yapýyor bunu... 

Solcu olmak, terbiyesizliðe mani deðil... 

Bu terbiyesizi, yaptýðý terbiyesizlikle baþ baþa býrakýp, giderek bir “sol cenah nostaljisi”ne dönüþen Gezi’ye bakalým. 

Neydi Gezi? 

Hakikaten Erdoðan, “çevre hareketi” olarak baþlayýp kýsa sürede “hükümet darbesi”ne dönüþen yahut dönüþtürülen çapul ayaklanmasýna yenildi mi? 

Bu sorunun cevabýný, “sonuç”a bakarak, o terbiyesiz kalem bile rahatlýkla söktürebilir. 

Biz Gezi’ye bakalým. 

Gezi, içinde farklý renkler barýndýrsa da, Ýstanbul sermayesinin desteðini arkasýna almýþ bir tuzu kurular ayaklanmasýydý. 

Rahmetli Ýzzet Yasar, “Gezi’nin sýnýfsal analizini yapacak bir solcu çýkmayacak mý bu ülkede?” diye soruyordu. 

Çýkmadý... 

Sadece Gezi’nin “renklerini” (çünkü bazý “baþörtülüler” de katýlmýþlardý bu nümayiþi) yücelten deðerlendirmeler yapýldý. 

Gezi’de baþörtülü gören bir hanýmefendi (gazeteci ve yazardýr, çýktýðý tartýþma programlarýnda “asker kýzý” olmakla övünmektedir ve militan baþörtüsü karþýtlarýndan biridir), baþörtüsünün (artýk) tehlikeli sayýlmamasý gerektiðini anlatýrken þöyle demiþti: “Korkmayalým... Ben korkmuyorum. Sokakta sevgilisiyle öpüþen baþörtülü kýzlarý gördüðümde, bu korkumun yersiz olduðunu anlýyorum.”

Demek istediði þey çok açýktý: “Kullandýðýnýz aparatlar, sizi bizlere benzetiyorsa, mesele yok.”

Mesele neydi peki? 

Mesele, kendinizi, farklý “deðer tercihleriyle” gerçekleþtirmeye çalýþmanýzdý. Ciddi bir meseleydi bu. 

Dolayýsýyla, bir “çözücü” ve “deðer kaybettirici” aparat olarak baþörtüsünün baþýmýzýn üstünde yeri vardý, kendisini kurumsallaþtýrabilirdi. 

Gezi’de baþörtülü gören (gören ve çok sevinen) bir baþka hanýmefendi, Þafak Pavey de benzer sözler söylüyordu. Parklarda bazen öpüþen çiçekli baþörtülü kýzlar görüyormuþ... Seviniyormuþ... Gerçi Atatürk’ün verdiði bu özgürlüðü (öpüþebilme özgürlüðünü) hak etmiyorlarmýþ ama... 

Pavey bu açýklamayý (milletvekili olduðu dönemde) Meclis kürsüsünde yapmýþtý. 

Konuþmasý pek bir beðenilmiþti. 

Hasan Cemal bayýlmýþtý. 

Hatta dindar çevrelerden de bayýlanlar olmuþtu. 

Gerçekten de öyle miydi? “Bayýlacaðýmýz” bir konuþma mýydý Pavey’inki? 

Gezi’de baþörtülü görüp coþan Pavey, sürekli borçlandýrýldýðýmýz Atatürk’e karþý “borçluluk” halimizin devam etmesini istiyor. 

Biz bugün bu haldeysek, bunu büyük ölçüde, modernleþmemizin tanrýsý olan Atatürk’e borçluyduk. 

Hadi bunu “retorik” olarak kabul edelim ve “modernleþmemizi borçlu-alacaklý iliþkisi içinde anlamaya çalýþan tuhaf ve naif bir görüþ, üzerinde durmaya bile deðmez” deyip geçelim. 

Pavey, her þeyimizi borçlu olduðumuz Atatürk’ün, öpüþen baþörtülüler için de alan açtýðýný söylüyor/söylemeye çalýþýyor... Öpüþebilme özgürlüklerini elde etmiþ talihlilerin, niçin talihli sayýlmalarýný gerekçelendirirken de, hemen “sýnýfçý” bir pozisyon alýyor. 

Evet, tahmin ettiðiniz gibi, “çiçekli baþörtüsü” benzetmesinden söz ediyorum. 

Pavey’e göre, çiçekli baþörtüsü takan, dolayýsýyla zevk ve stil sahibi olmadýklarýný düþünebileceðimiz (esasýnda böyle düþünmeliyiz; çünkü örtünmek bize çiçekli baþörtüsünü ve zevksizliði hatýrlatmalý ) insanlar, ayný zamanda hak etmedikleri bir özgürlüðü kullanýyorlar. 

Buna “tuzu kurular kalkýþmasýna katýlma özgürlüðünü” de dâhil edebiliriz... 

Bu konuþma ayný zamanda “Gezi ruhu nedir?” sorusunun cevabýydý. 

Gezi’nin “sýnýfsal analizine” talip solcularýmýz, Þafak Pavey’in ilgili konuþmasýna bakabilirler. 

Skor levhasýna “Gezi galibiyeti” yazan nostaljik tosunu hariç tutuyorum. 

Bu iþ onun boyunu ve müktesebatýný aþar!