Ýlhami Yýldýrým isimli biri sosyal medyada þöyle demiþ: “Ya bu Ülkede Eþþek gibi sessizce yaþayacaksýnýz ya da defolup gideceksiniz!
Ýlk bakýþta, ciddiye alýnmasý mümkün olmayan, sýradan bir düzeysizlik olarak gözüküyor bu ifade(!); belki yegane mesele bu kiþinin çok baþarýlý eski bir bakanýn, Sayýn Binali Yýldýrým’ýn kardeþi (Binali Bey de ne yapsýn, zaten tepkisini de hemen vermiþ) ve Kýzýlay’ýn Ýstanbul Þube Baþkaný olmasý.
Ama, ortada, Ýlhami Yýldýrým’ý, bu çok düzeysiz sözü de aþan, çok ciddi baþka bir mesele daha var.
Hep yazdým, Allah izin verdiði sürece de yazarým, kürt ya da alevi meseleleri aslýnda devletimizin vatandaþlýk anlayýþýnýn sakatlýðýndan kaynaklanan meseleleridir, Ýlhami Yýldýrým’ýn sözü de bu çirkin anlayýþýn bir ürünüdür.
Biraz hafýzamýzý zorlayalým ve bu çok çirkin ifadenin maalesef toplumun çok çeþitli kesimlerince nasýl paylaþýldýðýný görelim, bilelim.
Atatürk döneminin ünlü Adalet Bakaný Mahmut Esat Bozkurt ne demiþ idi: “Türk, bu ülkenin yegane efendisi, yegane sahibidir. Saf Türk soyundan olmayanlarýn bu memlekette tek haklarý, vardýr; hizmetçi olma hakký, köle olma hakký”.
Bozkurt ülkenin hoþlanmadýðý unsurlarýný köle gibi görüyor, Ýlhami Yýldýrým ise “defolup gitmelerini” istiyor ama unutmayalým bu istenmeyen unsurlarýn hepsi bu ülkenin vatandaþý.
Daha sonralarý birileri de “Komünistler Moskova’ya” sloganýný icat etti ülkemizde.
Kimlerdi bu mucitler, gerçekten tam bilemiyorum ama onlarýn da Mahmut Esat Bozkurt ile, Ýlhami Yýldýrým ile ortak bir paydasý vardý, hoþlanmadýklarýný vatandaþ gibi görmemek ve buralardan gitmelerini istemek.
Mahmut Esat Bozkurt’a, Seferberlik Tetkik Kurulu’na kadar da gitmeye gerek yok.
Hala, Cumhurbaþkanlýðý seçimleri konusunda görüþlerine baþvurulabilen eski Cumhurbaþkaný Sayýn Demirel de, 28 Þubat’ýn o karanlýk günlerinde, türbanlarýyla yükseköðretim hakkýný kullanmak isteyen, sýnavlarda baþarýlý olmuþ kýzlarýmýza Suudi Arabistan yollarýný iþaret ediyor idi.
Bu müsibetin yaygýnlýðýný, vermeðe çalýþtýðým örneklerin köken farklýlýklarý kanýmca çok net ortaya koyuyor.
Laikçi ve sözde çaðdaþ kesimin bir bölümü de, Sayýn Demirel’den aþaðý kalmak istemediler ve kamusal alanda görmek istemedikleri kiþileri ya evlerine sokmak istediler, oradan çýkmamalarýný dilediler ya da baþka ülkelere, mesela arap ülkelerine gitmelerini önerdiler.
Milliyetçi tosuncuklarýmýz da, çok eski deðil, daðlara taþlara, duvarlara, arabalara “Ya sev, ya terk et” sloganýný yazdýlar.
Ýþin acý tarafý, bu slogan da, toplumun çok geniþ kesimleri tarafýndan pek yadýrganmadý.
1915’de ermeniler, 1923’de Ege rumlarý, 1942, 1964 ve 1973’de de Ýstanbul’un kadim halklarý gönderildiler.
1973’de Yargýtay, utanmadan, büyük bir cüret ama ayný ölçüde de büyük bir cehaletle, müslüman olmayan yurttaþlarýmýza “yabancý” dedi kararýnda.
Ahmet Necdet Sezer de (DDK raporunda) rum, ermeni ve yahudi vakýflarý için “yabancý vakýf” tabirini kullanmýþ idi, çok yakýn bir tarihte.
Birilerinin, bunlarýn kimler olduðunu tanýyorsunuz aslýnda, toplumu nasýl homojenleþtirmek istediklerini, hoþlanmadýklarýný bu ülkeden nasýl göndermek istediklerini görüyorsunuz.
Bugün bile birileri, hala, kürtlerin bu ülkeyi terk etmeleri gerektiðini dillendirebiliyorlar.
Bugüne dek, Allah’tan, “Aleviler Ýran’a ya da Suriye’ye” diye bir slogan iþitmedim ama duyarsam doðrusu çok þaþýrmam, yakýþýr birilerine.
Anayasal vatandaþlýk kavramýnýn bizdeki zavalllýðý nasýl da sýrýtýyor deðil mi?
Birilerine kalsa, bu ülkede kimse kalmayacak gönderilmeyen (birlik ve beraberlik).
Kimse “sýra bana gelmez, ben buranýn asli unsuruyum (???)” falan demesin, sýra bir gün ona da gelebilir.