Bu vatanın masum çevik çocukları

İyi okuyun bu satırları, kelime kelime, hece hece, harf harf.

Bombalamadan birkaç saat sonra.

Şişli Etfal’den bir hemşire anlatıyor.

“Dün gece 26 yaşında bacağı ve kaburgaları kırılmış, vücudu yanık et ve barut kokan bir genç polis “Hemşire hanım, çok ağrım var, dayanamıyorum, bağırıyorum, diğer hastaları çok rahatsız ediyor muyum?” dedi.

O haliyle bile diğer insanları düşünüyordu. Ara ara arkadaşlarının durumunu, şehit sayısını soruyordu. İsyan etmiyor, özel ilgi istemiyor, söylediklerimize harfiyen uyuyordu.

Yakınları da ortalığı yakıp yıkmıyor, üstümüze yürümüyorlardı. Yoğun bakımın kapısında metanetle bekliyorlardı.

Sadece o değil, dün gece baktığım ve konuşabilecek durumda olan tüm yaralı çevik kuvvet polislerinin tutumu böyleydi.

Çoğumuz gözyaşlarımızı tutamadan çalıştık dün gece. Televizyonda izlemek gibi değildi orada olmak. Çiçeği burnunda gençlerin ellerinizin arasından kayıp gitmelerini izlemek, yaşasalar bile sakat kalacaklarını bilerek yaralarını sarmak…”

Vatanın çevik çocukları onlar. Göğsündeki armaya vatanı, bayrağı, imanı, ezanı, bir milletin duasını saklamış arslanlar.

İnsanlar ölmesin diye bombacının üstüne kapananlar onlar, parçalarının tanınmayacak hale gelecek olmasına aldırmayanlar. Ölürken bile can kurtaranlar.

***

Birkaç gün Bayrampaşa Çevik Kuvvet Merkezinde kaldım onlarla. Gezi parkı olayları zamanı.

20-22 yaşlarında sırım gibi delikanlılar, aslan gibi genç kızlar. Boylu, poslu, güçlü, kuvvetli ama mahcup, efendi, temiz yüzlü..

Yürüyüşleri, konuşmaları, oturuşları, her halleri memleketin bütün yükünü omuzlamış gibi. Oysa bir yandan da gencecikler, heyecanlı, hevesli, coşkulu.

Hani, şehit olan polislerle birlikte ölen sivil vatandaşlara “masum siviller” deniyor ya.

Bu çocukların suçu ne ki onlara masum denmiyor?

Vatanı korumayı meslek edinmeleri mi?

Her işte kazanabilecekleri bir parayı, canlarını tehlikeye atarak kazanmaları mı?

İzin günü bilmemek mi? Gece yarılarına kadar mesaide olmak mı? Toplumsal olaylarda bir hafta boyunca aynı uniformayla tuvalete bile gitmemek, taşta yatmak, üstüne korudukları insanlardan küfür, hakaret ve taş yemek mi?

Kimi bir aylık evliydi, kiminin üç aylıktı bebeği.

Kimi anasının tek yavrusu. Kiminin haftaya nişanı olacaktı.

Ama hepsinin bir ortak özelliği vardı.

Bugün rütbelerin en yükseğine terfi törenleri vardı.

Peygamber Efendimizin doğum gününde bağırlarındaki kurşunlarla ona koştular…

Mübarek olsun.

***

Son söz hainlere.

Siz “kaos çıkarırsak bölünürler” diye düşünüyorsunuz, biz daha çok kenetleniyoruz.

Siz  “haince vurursak, pusuya düşürürsek pes ederler” sanıyorsunuz, biz vatanımıza aşkla bağlanıyoruz.

Bu devlet kokteyllerle, kutlamalarla kurulmadı ki zoru görünce kaçalım. Bir çakıltaşı için bile canımızı verebileceğimiz topraklarımızın bir karışını size bırakalım.

Bayrağı, vatanı için savaşıp oluk oluk kanını akıtan ecdadının kanına bir gece vakti düşen ay ve yıldızca çizilmiş bir milleti geceyarısı kurduğunuz pusularla, döktüğünüz kanla mı korkutacaksınız?

Biteceksiniz…

Bizim her bir şehidimiz birer altından sayfa iken tarihte, sizleri tarihin sayfalarının dipnotları bile yazmayacak...

Yok olacaksınız…