Bir güvenlik meselesine dönü-þtüðü için “MÝT ilgilensin” diyorum.
Devletin “güvenliðini” tehdit eden kiþilere uygulanan muamele neyse, “gazeteci” olduðunu öne süren Can Dündar’a da ayný muamele uygulanmalýdýr.
Bu “kaçak þahýs”, diplomatik yollarla mý olur, gizli servis operasyonuyla mý olur, mutlaka derdest edilip Türkiye’ye getirilmeli, adalete teslim edilmelidir.
Öcalan nasýl getirildiyse, öyle...
Hayýr, elbette bir “gazeteci”den söz etmiyoruz.
Bir gazeteciden daha fazlasý bu þahýs...
Kötülüðü ele almýþ bir gazeteciden beklenebilecek “kötülük kalemleri” bellidir. En fazla yalan yazarlar, manipülasyon yaparlar, kiþilik katliamýna giriþirler. Bir “ahlak meselesi”dir bu ve en fazla ahlaken yargýlanýrlar...
Can Dündar “seçilmiþ” bir gazeteci...
Seçilmiþ (ve “bilgilendirilmiþ”) mutemet bir eleman olarak, bugüne kadar hep “sufle”yle çalýþtý, eline tutuþturulan “gizlilik” derecesi yüksek görüntü ve belgeleri yayýnladý. Ülkesi aleyhine casusluk faaliyetinde bulundu.
Bunu da “gazetecilik” diye pazarladý.
Burada kalmadý...
Bir de, “maðdur” pozisyonunu güçlendirmek için, kendisini bilgilendiren örgüte “çakma suikast” düzenletti... Maksat, bir görüntü ve bazý tanýklýklar elde etmekti.
Bu “tanýklýk” elde edildi.
Mahkeme safahatýný hatýrlayalým:
Can Dündar’ýn avukatý Bülent Utku, Can Dündar’a silahlý saldýrýda bulunan þahsa iki soru yöneltmek istediðini söylü-yor ve mahkeme heyetinden izin istiyor.
Ýzin çýkýyor.
Ýlk soru: “Can Dündar’ýn yazýlarýndan etkilendiðinizi söylüyorsunuz. Bu eylemi yapmak için hangi yazýsýndan etkilendiniz?”
Cevap: “28 Þubat davasý sonrasý devletin gizli belgelerini yurt dýþýnda yayýnlamasý, Türkiye’nin sorunlarýný yabancýlara anlatmasý...”
Ýkinci soru: “Dündar’a bu eylemi yaparken devlet büyüklerinin televizyon kanallarýnda Dündar hakkýndaki casusluk iddiasý sizi etkiledi mi?”
Cevap: “Evet, tabi ki...”
Öyle bir diyalog ki, sanki her þey, bu “Evet, tabi ki!” cevabýný almak için kurgulanmýþ gibi...
Bu cevap alýnýyor. Meðer saldýrgan, Cumhurbaþkaný Erdoðan’ýnýn beyanlarýndan etkilenerek Can Dündar’ý öldürmek istemiþ. Ama (niyeyse) öldürmekten vazgeçmiþ.
Görüntüleri izlediniz: Saldýrgan, tabancasýyla hamle ederken, birileri koluna yapýþýyor. Saldýrýya muhatap olan þahýs da, karýsýný ve kariyerini býrakarak, beton zeminde sekerek kaçýyor, ileride bekle-yen bir meslektaþýnýn arkasýna saklanýyor. Ola ki, tiyatroda iþler karýþýr, kurþun yanlýþlýkla seker... Kendisi vurulacaðýna, meslektaþý vurulsun...
Bu arada, Can Dündar’ýn “kahraman” karýsýný görüyoruz: Bir taraftan saldýrganý zapt etmeye çalýþýrken, diðer taraftan cep telefonuyla “görüntü” alýyor. Tam tiyatro...
Devlet, Can Dündar’ýn baþrolünü oynadýðý suikast tiyatrosunu da teþrih masasýna yatýrmalý, acemi oyuncularýn arkasýndaki örgüt baðlantýlarýný ortaya çýkarmalýdýr.
Bitti mi?
Biter mi hiç?
FETÖ’nün “darbe yapacaðýz” iþmarýyla yurtdýþýna kaçan Can Dündar, geçen hafta Alman Berliner Zeitung Gazetesi’ne bir röportaj verdi ve “daha yalancýsý gelmemiþtir, gelmeyecektir” dedirten þu açýklamalarý yaptý:
“Ankara, Ýstanbul ve Ýzmir dýþýnda Türkiye’de aleni bir þekilde içki içmek artýk mümkün deðil. Bu Ýslam’dýr. Restoran, otobüs veya plajlarda erkek ve kadýnlar giderek ayrýlýyor. Türkiye’de böyle bir þey yoktu. Dini okullarýn sayýsý yakýnda laik okullarýn sayýsýný geçecek. Yeni bir dindar nesil yetiþiyor. Ramazan’da polisler oruç tutup tutmadýðýmýzý soruyor. Tutmazsanýz size dayak atabilirler. Ýslam ile karýþýk bu otoriterlik tehlikeli bir kokteyl. Gerçi Türkiye artýk bir askeri devlet deðil ama bir polis devletine dönüþtü. Kapana sýkýþmýþ bir vaziyetteyiz. Modern Türkiye tehlikede...”
Evet, bu alçak ve yalancý adam bir güvenlik meselesine dönüþmüþtür.
En az Fetullah Gülen kadar tehlikelidir.
Mutlaka gereði yapýlmalýdýr.