Bu yazı kimin?

Önce sizi uzunca bir alıntı ile başbaşa bırakacağım. Lütfen bu satırları kimin kaleme aldığı sorusuyla birlikte okuyun:

“Türk yargı sisteminin temel sorunu tarafsızlık. Tarafsızlığın lâzım-ı gayr-ı mufarıkı olan bağımsızlık Avrupa standartlarına uygun düzeyde var. Bağımsızlık yargı erkini yürütme ve yasama erki karşısında dokunulmaz kılıyor. Bizde ise bağımsızlık bir yargı iktidarı alanı yaratmış durumda. Kendisinden beklenenin tam tersine yargının tarafgirliğine koruma zırhı sağlıyor. Yargımız bağımsız ama tarafsız değil.

“Ergenekon davasına paralel ortaya çıkan yargı skandalları bağımsızlığın tarafsızlık getirmediğini gösterdi. Son olarak Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu etrafında kopan fırtına, yargının tarafsızlığını sağlayacak yargıç güvencesinin bazen bağımsız yargı organları tarafından değil doğrudan siyasî iktidar tarafından sağlanabileceğini kanıtladı. HSYK’da bir kriz yaşandı. Bu krizde tarafsızlığı zedeleyenler yargıçlar, koruyanlar ise hükümet kanadı oldu. Adalet Bakanı ve Müsteşar, HSYK’da olmasaydı yargıç güvencesi yara alacaktı. Yargı reformunun en önemli ayaklarından birinin HSYK’nın yapısının yeniden düzenlenmesi olması bu yüzden önemli.

Yargının tarafsızlığına gölge düşüren, itibarını ve güvenilirliğini sarsan ana saik, yargının bir iktidar alanı olarak görülmesi. Yargı, devlet içindeki iktidar rekabetinin bir tarafı olarak sivrildi. Kendisine biçtiği rejime dair ideolojik görevlerin tamamı bu iktidar hakkını temellendirmek içindi. Türkiye’de sandıktan çıkmış yasama ve yürütme organına karşı bir iktidar savaşı veren yargı iktidarı var. Anayasa Mahkemesi’nin ve HSYK’nın konumu tarafsızlık yerine bu iktidara güç kazandırıyor. Fiili bir iktidar gücü kazandırıyor ama bu sefer de ortada yargının itibarı ve güvenilirliği kalmıyor. Anayasa Mahkemesi iktidarı kontrol etmenin, HSYK ise yargıçlar üzerinde iktidar kurmanın aracına dönüşüyor.”

Tahmin edebildiniz mi? Zor, edemezsiniz. Bir kere, bu yazının tarihinin bugüne ait olduğunu düşünürseniz tahmin edemezsiniz, ikincisi, böyle bir değerlendirmeyi, bugünlerde yargının duruşunu eleştiren yazarlar arasında ararsanız tahmin edemezsiniz.

Yazı, 10 Eylül 2009 tarihli. Yani 12 Eylül 2010 referandumundan bir yıl önce, tam da referanduma sunulacak, Anayasa Mahkemesi ve HSYK reformlarına ilişkin paketlerin tartışma alanında olduğu zaman.

İmzayı vereyim: Bir Mümtazer Türköne yazısı bu. “Yargı iktidarı reformdan geçiyor” başlığını taşıyor.

Şimdilerde Zaman’da yargının “kelle alması”na övgüler düzen yazarımızın, yargının her zaman çok matah işler yapmayacağına dair değerlendirmeleri.

Ne diyor Türköne?

-Bağımsızlık bizde bir yargı iktidarı yaratmış durumda, diyor.

-Bağımsızlık, kendisinden beklenenin zıddına, yargının tarafgirliğine koruma zırhı yaratmış durumda, diyor.

-Yargımız bağımsız ama tarafsız değil, diyor.

-HSYK etrafında kopan fırtına, bazen yargının tarafsızlığını sağlayacak olan yargıç güvenliğinin, bağımsız yargı organları tarafından değil, iktidar tarafından sağlanacağını gösterir, diyor.

-Adalet Bakanı ve Müsteşar olmasaydı, HSYK’da yargıç güvencesi yara alabilirdi, diyor.

-Yargının tarafsızlığına gölge düşüren, itibarını ve güvenilirliğini sarsan ana saik, yargının bir iktidar alanı olarak görülmesidir, diyor.

-Yargı, devlet içindeki iktidar rekabetinin bir tarafı olarak sivrildi, diyor.  

-Türkiye’de sandıktan çıkmış yasama ve yürütme organına karşı bir iktidar savaşı veren yargı iktidarı var, diyor.

-Anayasa Mahkemesi’nin ve HSYK’nın konumu tarafsızlık yerine bu iktidara güç kazandırıyor, diyor.

-Fiili bir iktidar gücü kazandırıyor ama bu sefer de ortada yargının itibarı ve güvenilirliği kalmıyor, diyor.

-Anayasa Mahkemesi iktidarı kontrol etmenin, HSYK ise yargıçlar üzerinde iktidar kurmanın aracına dönüşüyor, diyor.

Diyor, diyor vekendi günceliyle yaman bir çelişkiye düşüyor. “Dün dündür” söylemi bir politikacı için anlaşılabilir, ama bir kanaat önderi için dramatik bir köşeyi kurtarma ameliyesi haline geliyor.