Venezuela’dan ‘hayır’ çıkmaz

Türkiye’deki ‘hayır’ kampanyasına Venezuela’yı da kattılar.
Anlaşılan CHP’nin model aldığı Şili’deki ‘hayır’ kampanyasını yürütenlerin fikri bu.

Venezuella’da çekildiği öne sürülen bir video dolaşıma sokuldu, “Biz Chavez’e oy verdik, diktatör oldu, fakirleştik vs” diyorlar.

Konuşanlar ‘sokaktaki Venezuellalı’ değil, reklam ajansının seçtiği ‘halk tipi’ oyuncular!

- Venezuela en büyük petrol üreticisi; dünya rezervinin yüzde 24.8’ine sahip.

- 30 milyon nüfusun yüzde 79’u melez, Afrika kökenli ve yerli. Yüzde 21’i Avrupa kökenli ‘elit’ kitle.

- 1990’lara kadar müttefiki ABD için Latin Amerika’nın ‘model ülkesi’ydi.

- Petrol fiyatları düşünce ekonomik ve siyasi kriz başladı; IMF kontrolüne girdi.

- 1998’de başkan yolsuzluktan azledildi, yerine sosyalist Hugo Chavez seçildi.

- IMF ile bağlarını kesti. Uluslararası şirketlerin kontrolündeki petrol ve doğalgaz kaynaklarını, geniş tarım topraklarını ve madenleri devletleştirildi.

- Toprakları yoksul köylülere dağıttı. Altyapı, eğitim, sağlık, ulaştırma, konut yatırımları yaptı.

- Dünya Bankası verilerine göre yoksul oranı yüzde 30 azaldı, açlık sınırındaki insan sayısı yüzde 32’den 19’a indi. Büyüme yüzde 5'in üzerine çıktı.

- ABD'ye karşı bir dış politika izledi.

- Melez, Afrika kökenli ve yerli çoğunluğu mutlu etti, ancak ‘uluslararası şirketleri, özel sektörü, medyayı, asker ve sivil bürokrasiyi temsil eden’ yüzde 21’lik Avrupa kökenli elit azınlığı karşısına aldı.

- Ulusal ve yabancı medya ‘Chavez diktatörlüğü’nden bahsetmeye başladı. Eleştiriler tanıdıktı; “toplum kamplara bölündü, yabancı sermaye kaçtı, basın özgür değil.”

- 2002’de iş dünyası ve medyanın desteklediği bir grup general darbe yaptı, başkanlığa işadamı Pedro Carmona’yı getirdi. Ancak halk sokağa döküldü, Chavez’e bağlı askerlerin işbirliği ile 3 gün sonra darbeciler yakalandı ve Chavez kurtarıldı.

- 2006'da yeniden seçildi. Ancak ‘otoriterlik’ suçlamaları ABD ve Avrupa’da yankı buldu, Freedom House ‘özgür olmayan basın’ ve ‘kısmen özgür ülke’ kategorisine düşürdü.

- 2011’de kansere yakalandı, tedavi görürken girdiği 2012 seçimini de kazandı, ancak 2013’te hayatını kaybetti.

- Buna rağmen, Venezuela halkı, aynı yıl Chavez’in ‘halef’ ilan ettiği yardımcısı Nicholas Maduro’yu başkan seçti.

Chavez’in ölümünün ardından BBC’de şöyle bir yorum yayınlandı: “Chavez'in sosyal ve ekonomik adaleti geliştirdiğini herkes kabul ediyor. İktidara geldiği 1999'dan bugüne Venezuela'da yoksulluk geriledi. 2011’de Latin Amerika’da gelir dağılımının en adil olduğu ülke haline gelmişti. Artık her Venezuelalı pastadan pay alıyor. Ama başka bir sorun var: pasta büyümüyor.”

Chavez’in başaramadığı da bu; pastayı büyütemedi.

Petrol fiyatları yüksekken üretimi arttıracak teknolojik yatırımlar yapamadı;

Köylüye verilen topraklarda tarımsal üretimi arttıramadı;

Yerli özel sanayi ve ticareti geliştiremedi.

Ekonomik kriz baskıları, baskılar ekonomik krizi büyütüyor.

Bu, muhtemelen bir ‘işadamı’ başkan seçilene kadar sürecek.

Tıpkı, Arjantin’de zorla başarıldığı ve Brezilya’da halen denenmekte olduğu gibi…

 

***

 

Türkiye ile benzer yönleri fark etmişsinizdir.

Ama Türkiye bir Venezuela değil.

Güçlü ve ‘çoğunluk’ bir orta sınıfı var;

Her alanda başarılı ihracatçı ticaret ve sanayi sektörlerine sahip;

Tarımsal üretim ve sanayisini geliştirdi;

Şehir-kır dengesini büyük ölçüde sağladı, gecekondulaşmayı bitirdi;

Sömürge geçmişine değil, 3 bin yıllık imparatorluklar mirasına sahip.

Venezuela’nın, Brezilya’nın ‘petrol geliriyle’ sağlamaya çalıştığını, Türkiye özel girişimcisini, coğrafi avantajını kullanarak ve kaynak üreterek başardı.

Bunlar Türkiye için başarı ama bazıları için ‘tehdit’

Tıpkı, ‘Bolivarcı’ bir sosyalist liderin ülkesini zenginleştirerek, bağımsızlaştırarak Latin Amerika’yı ve dünyayı etkileyecek bir ‘başarı hikayesi’ yazmasının başkaları için tehdit olması gibi.

O yüzden aynı senaryo Türkiye üzerinde de deneniyor.

Chavez, baskıları yönetemedi, etkilendi ve petrole bağlı zenginliği kalıcı politikalara yönlendiremedi.

Türkiye ise tersine, son 15 yılda demokratikleşti, zenginliğini kalıcı politikalarla sağladı.

Bu kumpastan çıkış da ‘baskıların siyaseti ve ekonomiyi etkilemesine izin vermeyecek’ bir sistemle mümkün.

Türkiye’nin başarısı, bugüne kadar İslam ülkeleri için örnek olmuştu, yarın ‘sosyalist’ Latin Amerika’ya moral olacak.