Bugünlerin baþladýðý þu 2008 yýlý..

Çarþamba günkü yazýmýzda hafta baþý gelen ikinci çeyrek (nisan-mayýs-haziran) dönemi büyüme verisinin sonuçlarýný ve Türkiye’nin önüne koyduðu ev ödevlerini yazmýþtýk. Burada üç önemli sonucumuz vardý; birincisi Türkiye, potansiyel olarak, bundan böyle Avrupa dahil olmak üzere, Orta Asya’ya kadar olan coðrafyada bir krizden çýkýþ ve entegrasyon merkezidir.

Ýkincisi Türkiye, teknik olarak orta gelir tuzaðýný, tarihsel aþama olarak da sanayi ve bilgi toplumu eþiðini geçmek zorundadýr; bunun için de yapmasý gerekenler bellidir. Üçüncü olarak da Türkiye, piyasa iþleyiþinde mümkün olduðunca tekelci yapýlarý temizlemeli ve yatýrým ortamýný serbestleþtirip, küçük ve orta boy iþletmelerin önünü açmalýdýr. Tam bu sonuçlarýn üzerine dün kredi derecelendirme kuruluþu Standard&Poor’s’un, Avrupa’daki 14 ‘geliþmekte olan ülkeyi’ deðerlendiren notu geldi. S&P, burada daha çok Balkan ülkelerindeki kýrýlganlýklara dikkat çekiyor ve Türkiye’de yaklaþan seçimlerin bütçe performansýný etkileyeceðini iddia ediyordu. AK Parti hükümetleri þu bütçe meselesine, bence gerektiðinden fazla özen göstermiþ hükümetlerdir. Özellikle secim dönemlerinde bu dikkat daha da öne çýkar. Üstelik þu dönem bütçe, bütün bu dönemlerin en iyi performansýný sergiliyor. Bunu herkesten çok S&P bilir.

Ama bir ‘sorun’ dile getirecekler ya! Bu da sanýyorum bütçeye denk geldi, eh, önümüzde seçim var, tamam o zaman bütçeden baþlayalým gibi...

Mesele bütçe deðil aslýnda...

Ancak S&P’nin notunda gözden kaçmamasý gereken daha önemli bir ayrýntý var. S&P, siyasi iktidarýn merkez bankalarýna müdahalesi açýsýndan sorunlu üç ülke sayýyor; Macaristan, Sýrbistan ve Türkiye... Yani anlayacaðýz ‘mesele’ bütçe, cari açýk falan deðil, mesele TCMB’sýnýn bunlardan ‘baðýmsýz’ baþýný alýp gitmesi.

Bu hafta baþý, S&P gibi kuruluþlarýn bu ipe sapa gelmez raporlarýný dört gözle takip eden, ‘finansçý’ arkadaþlarýn da, Merkez Bankasý’dan hayli yoðun þikayetleri vardý. Bunlara göre, Baþkan Baþçý, faizler 6.75’in altýna inmez demiþ ama buna raðmen Merkez Bankasý, haftalýk repo ihalesinde miktarý yükselterek faizlerin düþmesine göz yummuþ. Bu hafta faizler, 6.31’e kadar inince ‘kafalar’ karýþmýþ. Ýþte sorun tam da budur. Sorun, Merkez Bankasý’nýn bundan sonra, bir takým neoliberal finansal saçmalýklar ile bu oyunu oynamayacaðýný ilan etmesidir.

Her þeyin baþladýðý yýl...

Bunun için kafalar bir hayli karýþýk. Ancak bu karýþýklýk bence 2008 yýlýnda baþladý. Benim tezim þu: 2008 yýlýnda AK Parti’ye kapatma davasý ile paralel baþka bir süreç daha vardý. Bu süreç, Türkiye’nin IMF ile 20. stand-by anlaþmasý yapma süreci idi. TÜSÝAD çevresi, bu çevreyi takip eden medya, þu sýralar Merkez Bankasý, haftalýk repo ihalesinde gereksiz (!) yere miktar artýrýp neden faiz düþürüyor diye þikayet eden kafasý karýþýk finans oligarþisi temsilcisi yazar-çizerler falan; mutlaka Türkiye’nin IMF ile anlaþma yapmasý gerektiðini söylüyor,  bunun baskýsýný yapýyorlardý... Ama anlaþma tam kotarýlmýþken olmadý; çünkü bir tek kiþi ikna deðildi; Baþbakan...

Þunlarý iddia ediyorum:

 Tez 1; bugün, tam o gün baþladý... Baþbakan’ýn IMF’yi geri çevirmesi, ayný zamanda, Washington’dan, Londra’dan baðýmsýz bir merkez bankasý demekti. Türkiye kamuoyu bu büyük kýrýlmayý o zaman farkýna varmadý. Tamam, IMF olmadý ama biz IMF ‘çapasý’ olmadan da IMF programýný- Derviþ’in programýný- uygularýz falan dendi. Halbuki ‘baþka bir dünya’ kuruluyordu ve Türkiye’de o dünyanýn bu coðrafyadaki merkeziydi...

Ama Batý ayný hataya Mýsýr’da düþmedi ABD Dýþiþleri Bakaný Kerry, Mart ayýnda Mýsýr’a gidiyor ve bir ay sonra baþlayacak seçim sürecinin sonunu tahmin ederek, Ýhvan’ý IMF ile anlaþma yapmasý için uyarýyordu. Mursi yönetimi, seçimlerden önce IMF ile ilke anlaþmasýna varmýþ ancak bunu daha sonra askýya almýþtý. Seçimlerden sonra da Mursi, Kerry’yi dinlemedi ve IMF ile 4,8 milyar dolarlýk anlaþma askýdan inmedi. Þimdi cunta bu ‘iþi’ tamamlýyor.

Ýkinci kýrýlma: 2013 baþý

Tez 2: 2012 yýlýnda Türkiye, yeniden geleneksel IMF programýna dönük bir yol izledi ancak bu yolun çýkmaz olduðunu yine Baþbakan gördü ve Türkiye, tüm kurumlarýyla baþta TCMB olmak üzere, 2013 baþýnda yeni bir yola girdi.

2013 yýlý baþýnda Türkiye’nin notunu da artýrarak 2012 ‘baþarýsýný’ (!) ödüllendiren derecelendirme kuruluþlarý-küresel finans çevreleri ve tabii ki bizim finans-oligarþisi þaþkýndý. Demek ki, 2008’de yapýlan tercih, yalnýz IMF’siz bir yol deðil baþka bir yoldu ayný zamanda.

Bu yolun siyasi olarak, Mýsýr’da Ýhvan’la birleþmesi, ekonomik olarak Balkan coðrafyasý ve güney Avrupa ile birleþmesi ve enerji stratejisi olarak da Azerbaycan hatta K. Irak ile birleþmesi yalnýz Batý’nýn hayýr diyeceði bir þey deðildi...

Bu, Rusya’yý ve Ýran’ a da yerinden sýçratan bir geliþmeydi. Hele hele Suriye’de Esad düþerse Ýskenderun ve Lazkiye limanlarý birleþecek, Türkiye’nin Lozan’la birlikte kesilen Halep-Lazkiye iliþkisi, Irak’daki Musul-Kerkük iliþkisi ve Kafkasya’daki ekonomik sistemle iliþkisi yeniden kurulacaktý. Üstelik buna Balkanlar ve güney Avrupa hatta K. Afrika eklenecekti.

Kazananlar-Kaybedenler

Bu, haramilerin korkulu rüyasýydý. Çünkü burada þimdiye kadar zengin olanlar hýzla fakirleþiyordu. Merkez Avrupa zarardaydý... Almanya, Rusya ile kurduðu enerji egemenliðini ve pazarýný yitiriyordu. Ýsrail’in Güney Gaz Koridoru dýþýnda seçeneði kalmýyordu. Ýran’ýn elindeki rezervler gereksizleþiyordu. Britanya, enerji oyununda bir hiç oluyordu. Ortadoðu, ABD’nin denetiminden hýzla çýkýyordu. Rusya, Azerbaycan üzerindeki baský gücünü yitiriyor ve Azerbaycan’ý gümrük birliðine ikna etmesi mümkün olmuyordu. Burada yalnýz, dünün yoksullarý kazanýyordu; yani Balkan coðrafyasý, Türkiye, Mýsýr, Kürtler, Suriye halký, Filistin, Azerbaycan... Bu da hiç þüphesiz yeni bir Türkiye, Ortadoðu hatta Avrupa demekti. Sonuçta, bugünler tam Erdogan’ýn 2008’de IMF’ye hayýr demesiyle baþladý.  Tam þimdi, yukarýda saydýðým kaybedenler, -yani haramiler- mezhep çatýþmasý peþinde...