Dün bir etkinlik sonrasý yaptýðý açýklamanýn akla düþürdüðü soru bu. Aktif siyaseti býrakýp çocuklarý ve torunlarýna daha fazla vakit ayýracak, okuyup dinlenecekmiþ... Zaten çýktýðý TV programlarýnda, Ak Parti’yi kurarken aldýklarý ‘üç dönem’ kuralýna memnuniyetle sâdýk kalacaðýný da söylüyordu; þimdiki açýklamayý ona atýfla yapmýþ Bülent Arýnç...
Kýrgýnlýk veya küskünlük ile ilgili deðilmiþ tavrý...
Açýklama tonu ve zamanlamasý kýrgýnlýk hissinin devam ettiðini gösteriyor...
Siyaset zor bir yolculuktur. Siyasetin bir ‘dava’ adýna yapýlýyor olmasý yolculuðu kolaylaþtýrmaz, daha zorlaþtýrýr. Baþýndan sonuna ayný kadronun iþbaþýnda kaldýðý, hiç fire verilmediði, yollarýn yýllar sonra bile ayrýþmadýðý hemen hiçbir siyasi hareket göremezsiniz...
Demokrasilerde de göremezsiniz, demokrasi olmayan sistemlerde de...
Her ne kadar Meclis’e 1995’te girmiþ olsa da, 1960’larýn sonundan —Milli Nizam Partisi’nin kurulduðu günden beri— aktif siyasetin içinde yer alan biri Bülent Arýnç... Öðrenciliði döneminde gençlik kollarý baþkanlýðý, meslek hayatý boyunca il baþkanlýðý yapmýþ, Meclis’e girdiði günden bu yana içinde yer aldýðý partilerde hep aðýr yükler üstlenmiþti... Baþbakan yardýmcýlýðýndan önce TBMM baþkanlýðý yaptýðýný hatýrlatmaya bile gerek yok.
En kritik noktalarda aðýrlýðýný hissettirdiði de biliniyor: 1 Mart tezkeresi (2003) TBMM baþkanlýk kürsüsünde o oturuyor olmasaydý kabul edilir ve bugün Türkiye bambaþka bir durumda bulunabilirdi... O devrede olmasaydý, bugün Cumhurbaþkanlýðý koltuðunda Abdullah Gül yerine bir baþkasý oturuyor olabilirdi.
Tabii her iki dönemeçte baþkalarýnýn da rolü oldu, ama onunki en belirleyicilerdendi.
Yarýn gerçekten kendini aktif siyaset dýþýna atarsa, hiç kuþkum yok, bulunduðu yerde de ülkesine hayýrlý katkýlarý olacaktýr.
Ben yine de kendisi siyaseti býrakmak istese bile siyasetin onu býrakacaðýný pek sanmýyorum. Ak Parti sýðýndýðý bir yer deðil ki, kuruluþuna en deðerli katkýlardan birini yaptýðý parti...
Bülent Arýnç gibi siyasiler kolay yetiþmiyor, zaman içinde elde ettikleri deneyimler birdenbire gözden çýkarýlmýyor, kazandýklarý özgül deðerler yeni gelenler tarafýndan hemen doldurulamýyor...
O “Ben ayrýlýyorum” dese, partisi, “Gidemezsin”tepkisi verecektir...
Vermezse, kaybeden parti olur...
Politik çizgi, yýllarca ayný yollarda beraber yürünmüþ olsa bile, gün gelir birbirinden ayrýþabilir. O kadar insan her olaya birbiriyle ayný mercekten bakmayabilir; ayný mercekten baksalar bile gözlerine çarpan farklý þeyler olabilir. Uzun yürüyüþlerde hep yaþanan bir geliþmedir bu. Öyle durumlarýn yaþanmasý deðil, öyle durumlarda ortaya çýkan ihtilâflarýn kalýcýya dönüþmesidir tehlikeli olan...
Bülent Arýnç’ýn dünkü sözleri biraz o ruh halini yansýtýyor.
Kendisi ne düþünür bilemem, ama onun da partisine bunu yapmaya hakký yok. Gördüðü yanlýþsa bunu söylemenin, söyledi ve dinlenmediyse düzeltmenin, düzeltmeye yanaþýlmýyorsa tekrarýný önlemenin birden fazla yöntemi bulunduðunu onun deneyimindeki bir siyaset adamý iyi bilir.
Yolu ayýrmanýn sorumluluktan kaçmak olduðunu da...
Ak Parti bir kadro hareketiydi, öyle de kalmalý...