Buna da ‘evet’ diyor musunuz tosunlar?

İtiraf ediyorum; PKK ve DAEŞ’in patlattığı bombalar, terör örgütüne yönelik operasyonlar, kendilerini “liberal” süsü veren çakalların “gençler ölüyor, şehirler yıkılıyor, derhal masa kurulsun” biçimindeki ağlamalarıyla meşgul olmaktan, kaç gündür üzerinde fırtınalar koparılan “Ensar Vakfı” ve “taciz” haberlerini izleyemedim.

Sosyal medyada karşıma çıkan tepkileri hatırlıyorum.

Bunlardan bazıları, doğrudan adresime postalandığı için biliyorum... “Niye kaçıyorsun? Niye yazmıyorsun? Niye tacizcileri koruyorsun? Niçin tacizci vakfa toz kondurmuyorsun?” gibilerden, sonunda mutlaka sinkaflı ifadelerin yer aldığı tepkiler...

Bir de, Aile Bakanı’nın, “Bir defacıktan bir şey olmaz” gibilerden bir laf ettiği iddia ediliyor.

Bunu, daha çok, görünümlerinden ve etiketlerinden “Ben Fethullahçıyım” diye bağıran kullanıcılar iddia ediyor.

Dün (geriye dönük olarak) konuyla ilgili haberlere baktım.

Şaşırdım.

Daha doğrusu, utandım.

Tezviratı “sanat” haline getirenler adına utandım.

Ben, gerçekten de, tacizle suçlanan öğretmenin korunduğunu, olayın örtbas edilmeye çalışıldığını, “yandaş” tesmiye edilen medyanın meselenin üzerine gitmediğini düşünüyordum. Öyle ustalıklı bir kampanya yürütülmüş ki, kızdığımı bile hatırlıyorum.

Klavyeye oturanların ilk tepkisi, “Ensar Vakfı kapatılsın...”

Bu da yetmiyor...

Hükümet istifa etsin...

Recep Tayyip Erdoğan Cumhurbaşkanlığını bıraksın...

Paralel yapıya yönelik “haksız” (tabii onlara göre haksız) operasyonlar durdurulsun...

Bütün yandaş kalemler “bu utanç bizim” deyip kendilerini denize atsın.

Bu talepleri yerine getirmeyenler ya “sapık”, ya da çocuk tacizini savunan “suç ortakları” oluyor.

Diyorum ya, haberleri okuyunca şaşırdım.

Sapık öğretmenin gizli bir el tarafından korunduğunu sanıyordum. Meğer yargılanıyormuş... Hakkında iddianame tanzim edilmiş... Savcı 600 yıl ağır hapisle cezalandırılmasını istiyormuş.

Kimsenin korumasında değilmiş yani...

Çevresi, dostları, çalışma arkadaşları müthiş tepkili...

Karısı tarafından bile terk edilmiş...

İşlediği fiile mazeret üreten, “Durun, mutlaka bir yanlışlık olmuştur” diyen olmadığı gibi, beyanların tümü tacizci aleyhinde... En zararsızı şu: “Dışarıdan iyi bir adam gibi görünüyordu ama demek ki sapıkmış. En ağır şekilde cezalandırılsın...” (Hep böyle değil midir zaten. Dışarıdan “iyi bir adam gibi” görünürler.)

Dahası şu:

Konuya “yandaş medya” ve “kapatılsın” denilen Ensar Vakfı da el atmış... “Yandaş” denilen kalemlerden tonla yazı okudum... Ensar Vakfı yetkilileri de çıkıp usulü dairesinde konuşmuş, tepkilerini dile getirmişler... Hatta Ensar Vakfı, mahkemeye “müdahil” olma isteğini bildirmiş. Aile Bakanı ise tam tersine, Ensar Vakfı’nın suçlanmaması gerektiğini savunmuş. Yani Fethullahçı trollerin iddia ettiği gibi “bir defacıktan bir şey olmaz” dememiş... “Bu sistematik bir olay değil ki. Neden vakfı suçluyorsunuz?” anlamına gelen sözler söylemiş. (Her okulda, her eğitim kurumunda çıkabilir sapıklar. Bütün okulları kapatalım mı?)

İşte bir yandaş olarak ben de tepkimi dile getiriyorum, “Bu rezil tacizci en ağır şekilde cezalandırılmalıdır” diyorum.

Kimliği ne olursa olsun, hangi aidiyetten gelirse gelsin, hangi saygın kurumlarda çalışmış olursa olsun, hangi soyadını taşırsa taşısın, en ağır şekilde cezalandırılmalıdır.

Peki, “hocanızla” aynı soyadını taşıyan çocuk tacizcisi de en ağır şekilde cezalandırılmalı mıdır?

Buna da “evet” diyor musunuz tosunlar?