Bundan sonra Türkiye...

Dün- Nevruz günü- Türkiye için bir dönüm noktasýydý. Barýþ, yalnýz silahlarýn susmasý, ölümlerin olmamasý demek deðildir. Barýþ, bölgesel geliþmiþlik farklarýnýn en aza inmesi ve giderek ortadan kalkmasý, büyümenin, kalkýnmanýn yalnýz rakamlarla anlatýlmadýðý, insan odaklý verilerdeki olumlu geliþmelere kalkýnma ve büyüme dendiði bir dönemin genel adýdýr ayný zamanda. Eðer barýþ, demokratik yeni bir Anayasa süreci ve yapýmý ile tamamlanýrsa Türkiye ekonomide de yeni bir döneme adým atacaktýr. Bu nasýl bir ekonomi ve kalkýnma yolu olacaktýr bunun satýr baþlarýna gelmeden önce ‘sorunun’ ekonomi açýsýndan temellendiði yere bakalým.

Bu konuda belki binlerce makale, yüzlerce rapor, kitap yazýldý. Ancak çok genel olarak þunu söyleyebiliriz: Türkiye’nin doðusunda kapitalist üretim iliþkilerinin geliþtirilmesi baþýndan beri engellenmiþtir. Türkiye’de, Kürt meselesi dediðimiz tarihsel olgunun ekonomik tarafý, bölgesel geri kalmýþlýk, aðýrlýklý olarak, yönetenlerin, bölgedeki yarý feodal-militarist yapýlarý korumasýna baðlýdýr. Yani burada bu toplumun dinamiklerinin dýþýnda, Türkiye’nin kaynaklarýný yaðmalayan yapýnýn baþýndan beri bu ‘sorunu’ yaratmasý ve sürdürmesi ile karþý karþýyayýz.

Asker-sivil bürokrasinin ve bunlara dayanarak serpilen tekelci sermayenin, 1960’lara kadar en önemli iktidar ortaðý, Doðu’da aþiret olarak örgütlenmiþ yarý-feodal yapýlardý. 1960’dan sonra -darbelerle birlikte- uluslararasý sermayeye eklemlenerek ticaretten ‘sanayiciliðe’ geçen ve tekelleþen Türkiye’nin hâkim sermayesi, Doðu’nun feodal aþiretlerini itekleyerek asker-sivil bürokrasinin en önemli -hatta onu yönlendiren- ittifaký olmayý baþardý. Ýþte ‘Doðu’nun makûs talihi’ oligarþinin bu zýmni anlaþmasýyla belirlenmiþ ve Doðu’nun kapitalizmle ‘tanýþtýrýlmama’ kararý yakýn zamana kadar uygulanmýþtýr. Bir türlü yapýlamayan toprak reformlarý, aþiret yapýsýný güçlendirmiþ, ayrýca GAP yatýrýmlarý ve uygulamalarý amacýna ulaþmamýþ ve 90’lý yýllarda þiddetlendirilen savaþla birleþmiþ, böylece Türkiye çok zaman kaybetmiþ, bu topraklar tarihin en büyük acýlarýný yaþamýþtýr. Tabii ki bu resime, uyuþturucu trafiðini, ayrý bir ekonomisi olan korucu sistemini, silah ticaretini ve bütün bunlarýn kirli parasý da eklememiz gerekir. Ancak AK Parti iktidarlarýyla gerçek iþlevine kavuþturulmaya çalýþýlan GAP yatýrýmlarýna, 2000’li yýllara deðin, bölgenin ekonomik ve siyasi olarak denetiminin bir aracý olarak bakýlmýþtýr. 1970’lerde gündeme gelen GAP yatýrýmlarýnýn iki ana amacý vardý: Birincisi bölgedeki sosyo-ekonomik yapýda köklü bir deðiþime yol açmadan, kapalý aþiretlere dayalý yapýyý korumak ve yaratýlan zenginliði bunlarla paylaþarak, ekonomik denetimi asgari ölçüde saðlamak; ikincisi ise Dicle ve Fýrat’ý komþu ülkelere karþý bir koz olarak kullanmak. Demirel’in dilinden düþürmediði, büyük önem verdiði GAP’ýn, onun gibiler için, iþlevi buydu.

Dr. Þevket Ökten, GAP bölgesinde yaptýðý bir araþtýrmada; “Hiç topraðý olmadýðýný belirten aile reisi oranýnýn yüzde 59, toprak sahibi olanlardan yüzde 67'sinin ise topraðý 50 dönümden daha küçüktür. Baþkasýnýn topraðýnda kiracý ve yarýcý olarak çalýþanlarýn oranýnýn yüzde 47.8 olduðu tespit edilmiþtir. Büyük toprak sahibi olduklarýný belirten ailelerin yüzde 2.5 olduðu saptanmýþtýr. (...) Bu iþletme biçimleri, beraberinde sosyal baðýmlýlýk iliþkilerini de geliþtiriyor. Bu durum, bireyselleþme ve demokratikleþmenin önünde ciddi engeller oluþturuyor” deðerlendirmesini yapýyor. Ve “Ýnsan odaklý bir kalkýnma projesi olan GAP’ýn hedef kitlesi olmasý gereken topraksýz ve az topraklý köylü yýðýnlarýnýn bu dengesiz mülkiyet daðýlýmý nedeniyle anýlan projeden yararlanmalarýnýn maddeten mümkün olmadýðý” sonucunu çýkarýyordu. Ancak özellikle 2005’ten sonra Güneydoðu’da artan yatýrýmlar, KOBÝ destekleri, mayýnlý arazilerin temizlenmesi, okullaþma oranýnýn artmasý mülkiyet yapýsýnda da hýzlý bir deðiþim sürecini baþlatmýþtýr. Özellikle G.Antep’te yapýlan sanayi yatýrýmlarý, tüm bölgede ulaþtýrma ve saðlýk yatýrýmlarý, bölgede çatýþma ortamý olmasýna raðmen, bölgenin bütün Cumhuriyet tarihindeki en hýzlý büyümesine ulaþmasýna neden olmuþ ve bölgenin büyüme oranlarý Türkiye ortalamasýný geçmiþtir.

Diyarbakýr-Musul-Kerkük ve Þam hinderlandý

Þimdi barýþa çok güçlü bir adým attýk. Tarih, bu adýmý atanlarý en yukarýya yazdý bile. Þundan hiç þüpheniz olmasýn, önümüzdeki beþ yýl içinde, Türkiye’nin doðusu, dünyanýn en çok doðrudan yabancý yatýrým çeken bölgelerinden biri olacaktýr. Suriye ve Irak’ta baþlayacak yeni dönem de, þu an var olan fiili sýnýrlarý ortadan kaldýracak ve Diyarbakýr’ýn metropol merkez olduðu Musul-Kerkük ve Þam hindarlandýnda yeni bir topyekun kalkýnma süreci baþlayacak. Öcalan’ýn mektubu, bu büyük birleþmeyi anlatýyordu zaten. Öcalan açýkca, K. Irak ve Suriye’yi kapsayacak  Türkiye merkezli bir bütünleþme önerdi.

Burada sürükleyeceði söktörlerin enerji, eðitim, parekende, makine sanayi, inþaat olacaðýný ve yeni gruplarýn yeni rekabet alanlarýnýn ortaya çýkacaðýný söyleyebiliriz. Tabii ki bu, ayný zamanda, Türkiye’de son on yýlda ortaya çýkan ve deðiþim talep eden yeni burjuva sýnýfý ve ona baðlý geliþen yeni orta sýnýfla buluþan bir dinamiði de ortaya çýkartacaktýr. Hiç þuphesiz bu büyük deðiþim Türkiye’nin siyasetine de yansýyacaktýr. Þu kadarýný söyleyelim; bu barýþ adýmýný atan ve destekleyenler dýþýndaki bütün siyasi yapýlarý unutun, onlar artýk yok.

Yeni Ortadoðu haritasý hayýrlý olsun!