Libya'da 42 yýl hüküm süren Kaddafi yönetimi, 2011'de Birleþmiþ Milletler Güvenlik Konseyi'nin müdahale kararý ve Kaddafi'nin feci þekilde öldürülmesi sonucu devrildi. Üzerinden 9 sene geçmiþ. Arap Baharý sürecinin etkilediði diðer ülkeler gibi Libya da bir türlü istikrara kavuþamadý. Dahasý diktatörlerin devrildiði ülkelerde ya iç savaþ hakim oldu ya da Mýsýr örneðindeki gibi darbe ile yeni bir diktatör baþa geldi. Bir tek Tunus iyi kötü bir yol tutturabildi. Onda da Gannuþi'nin ferasetinin büyük rolü var.
***
Kaddafi sonrasýnda kurulan Libya Geçiþ Konseyi'nin refakatinde seçimler yapýlmýþ ve Milli Genel Kongre adýnda bir yönetim tesis edilmiþti. Ancak bu geliþme Libya için bir normalleþme getirmedi. Kýsa zaman sonra çatýþmalar yeniden baþladý, baþkentten sonraki en önemli þehirler olan Mistara ve Bingazi'de kontrol milis güçlerin eline geçti.
O günlerin arifesinde, 2013'ün bahar aylarýnda, bir grup gazeteci ve akademisyenle birlikte “Kuzey Afrika’nýn Yeni Jeopolitiði: Türkiye ve Libya” konulu bir panel için Trablus’a gitmiþtik. Ýlk dikkatimi çeken neredeyse þehrin baþtan baþa bayrakla donatýlmýþ olduðuydu. Hiçbir yerde hiçbir zaman göremeyeceðiniz kadar çok bayrak vardý. Görüþtüðümüz kiþiler “Libya ilk kez gerçek anlamda bir devlet olacak” diyordu. Bayrak enflasyonunun sebebi, o güne kadar kabile asabiyesinin hakim olduðu insan topluluklardan millet, Libya'dan da bir ‘devlet’ inþa etme çabasýydý sanýrým.
***
Ne yazýk ki ikisi de mümkün olmadý. Baþkentte dahi güvenliði saðlamak mümkün olmamýþtý. Düþünün, dönemin Baþbakaný Zeydan'ý El Kaide'ye mensup 100 kiþilik bir grup kaldýðý otelden kaçýrabilmiþti.
Üstelik Libya'nýn iyi günleriydi o günler. 2014'ten sonra çatýþma sürekli hale geldi. Birleþmiþ Milletler nezdinde tanýnan bir hükümeti olmasýna ve BM'nin silah ambargosu uygulamasý raðmen Hafter yanlýlarý, BAE, Suudi Arabistan, Mýsýr ve Fransa'nýn askeri desteði ile mütemadiyen güçlendi.
Türkiye'nin Libya ile imzaladýðý Deniz Yetki Alanlarýnýn Sýnýrlandýrýlmasý Mutabakatý ve Güvenlik ve Askeri Ýþbirliði Muhtýrasý olmasa belki de þimdiye Trablus'u bile ele geçirmiþ olacaklardý. Türkiye'nin tarihindeki pek çok piþmanlýk gibi bu da, ileride hesaba çekileceðimiz bir acziyet olarak tarihe geçecekti.
***
Konunun Libya açýsýndan gösterdiði aciliyet bir yana meþru Libya hükümeti ile Türkiye arasýndaki söz konusu anlaþma, Türkiye'nin Doðu Akdeniz'deki ekonomik ve siyasi menfaatlerini korumak adýna da elzemdi yani. Fakat malumunuz, ana muhalefet partimiz bu süreci, bizi Doðu Akdeniz'den dýþlayan ittifakýn çýkarlarýna hizmet edercesine, "Türkiye'nin ne iþi var Libya'da" vizyonuyla ele aldý.
Yine Türkiye'nin Doðu Akdeniz'de hidrokarbon ve petrol aramasýna da karþý çýkmýþtý malum partinin yetkilileri. "Niye uðraþýyoruz, bir kova bile petrol bulamadýk" diyerek Yunanlýlarýn takdirini kazanmýþtý, CHP Mersin Milletvekili.
Ýnsan sormadan edemiyor; bunlar varken baþka düþmana ne hacet, diye.
***
Bu anlaþmalarý takiben Türkiye, Rusya'yý da dahil ederek Libya'da taraflarý uzlaþmaya ikna etmek için bir süreç baþlattý. Tam anlaþma saðlandý derken Hafter, Türkiye karþýtý ittifakýn koç baþý olan BAE'nin fýsýldamasýyla anlaþmadan caydý.
Fakat bu süreç, Doðu Akdeniz'de Türkiye'yi dýþlayan aktörleri hayal kýrýklýðýna uðratmaya yetti.
Türkiye, taraflarý uzlaþtýrmak adýna aktif rol oynayarak bölge barýþý için çabaladýðýný gösterdi.
Ulusal Mutabakat Hükümeti makul ve meþru bir aktör olarak bir kez daha öne çýktý.
Ayrýca Türkiye Rusya'yý Hafter'in arkasýndan çekmeyi baþardý.
Þimdi gözler Berlin'de Pazar günü gerçekleþecek zirvede. Sonuca dair iyimser olmak için belki erken ama Türkiye þu aþamada bile sürecin kazananý konumundadýr.
Libya, gelecek nesillere hesabýný vereceðimiz bir konudur.