Bunu bekliyor muyduk; evet, çok ama çok ‘paralel’

Doğrusu bu hamle de beklenmeliydi. Fitch, Moody’s ve JCR, 2012 sonunda ve 2013 başında Türkiye’nin kredi notunu yatırım yapılabilir seviyeye yükseltirken Standard and Poor’s beklemişti. S&P’nin not çizelgesinde BB+ olan not, yatırım yapılabilir seviyenin hemen dışındaki bir değerlendirmedir. BB+’dan sonra gelen not BBB-’dir ve bu S&P’ye göre yatırım yapılabilir oluyor. S&P, notu düşürmüyor ama görünümü negatife getirerek, Türkiye’nin yatırım yapılacak ülke konumundan ‘epey’ uzaklaştığını anlatmak istiyor.

Zaten bir yıl içinde de notu indireceğini ve Türkiye’yi ‘yatırım yapılamaz’ olarak ilan edeceğini de söylüyor. S&P, 2014 büyüme tahminini, 3.4’ten 2.2’ye indiriyor ve özel yatırımların azlığından da şikayet ediyor. Ancak, başta S&P olmak üzere bütün derecelendirme kuruluşları ve de IMF, 2011 büyümesinin ve hızlı yatırım artışının devam etmesi halinde, cari açık ve enflasyon gibi temel hedeflerde önemli sapmalar olacağını hep vurgulamışlardır. Hatta Fitch ve Moody’s, Türkiye’nin notunu ancak, büyüme aşağı çekilirse söz konusu olabileceğini belirterek açıkca; “büyümeyi düşürün notu ‘yatırım yapılabilir’ seviyeye getirelim” şartını da öne sürmüşler ve Türkiye frene basınca not yükselmiştir.

S&P’nin dertleri ve gerçekler

S&P, kredi değerlendirme notunda hepimizin bildiği ‘sorunları’ dile getirirek Türkiye’yi yatırımcılara şikayet ediyor. Cari açık, net dış borç ve bunlara bağlı dış kırılganlıklar falan... Bütün bu başlıklar, biliyorsunuz ki, bardağı dolu ya da boş tarafından gördüğünüze bağlı olarak yorumlanabilir. S&P, 2007’den beri dış kaynaklı kredileri KOBİ’lerin de ağırlıklı olarak kullandığını, bunun da bir kırılganlık unsuru olduğunu söylüyor ama yapılan altyapı yatırımları ile doğu ve güneydeki Organize Sanayi Bölgeleri’nden hızla artan ihracatı ve buralarda öbeklenmiş KOBİ’lerin dış ticaret fazlası verdiğini görmüyor. Şimdi tam burada kasım ayı sanayi verisine bakalım; Türkiye Gezi olaylarından sonra, hızla toparlandı ve sanayi bazlı büyüme yeniden belirginleşmeye başladı. Kasımda sanayi üretimi, beklenenin üzerinde, yıllık yüzde 4.6 artış gösterdi. Sermaye malı üretimindeki artış yüzde 9’dur. Ara malı imalatı da, yüzde 5.3 artmış. Bu da önemli; çünkü dış ticaret açığının, enerjiden sonraki ana kalemi bu. Bilgisayar ve elektronik eşya üretimi yüzde 33.6, makine ve ekipmanları yüzde 24.1 artmış. Bu veriler operasyonun olduğu aralık ayından bir önceki ayı anlatıyor.

Dış ticaret açığının tabii ki en önemli kalemi enerji... Bu alandaki, kısa vadeli çözümün de siyasi olacağını geçen yazıda anlattık. Hükümet, tam şimdilerde Türkiye’nin enerji sorununu çözecek ve Türkiye’yi bir enerji habı yapacak adımları atıyor. Ancak S&P’nin patronları, zaten bu adımların politik olarak karşısında ve bunları önlemek için her şeyi yapıyor. Sonuçta çok uzatmayayım; hepimiz biliyoruz ki, bu konuda boşuna nefes tüketmenin bir faydası yok.

TÜSİAD, ‘gelmeyin’ diye daha önce söyledi...

Bu, çok yönlü, çok katmanlı bir operasyon ve bu operasyonun tabii ki, ekonomik olarak, en önemli yanı şu not indirme meselesi olacaktı. Ancak burada üzerinde durmamız gereken nokta, S&P gibi kurumlarla TÜSİAD’ın nasıl birbirlerini teyit ettikleri de olmalıdır. S&P, açıkca Türkiye artık ‘yatırım yapılabilir’ ülke olmaktan giderek uzaklaşıyor; diyor ve notu yukarıda kalan diğer derecelendirme kuruluşlarına da mesaj yolluyor. TÜSİAD ve medyasının ise bu mesajı, çok önceden beri ‘dışarıya’ yolladığını biliyoruz. ‘Türkiye’ye gelmeyin, burası karışık, hükümeti düşürmek üzereyiz’ mesajı, aslında S&P’nin ‘2007’den beri dış finansman KOBİ ağırlıklı dönmeye başladı; buraya dikkat ettiniz mi’ şikayetine de paralel olarak, 2007’den beri gündemde...

Ah şu 2008!

Zaten Erdoğan, 2008’de IMF’ye evet deseydi bunlar hiç başına gelmeyecekti. Dış finansman ağırlıklı olarak KOBİ’ler yerine, tekellere gidecekti, GAP Eylem Planı bütçesi, çamaşır makinesinin motor devir hızını artıran Ar-Ge (!) teşviği falan uydurmacaları ile ‘bunlara’ gidecekti, KOBİ’lerin ihracatını artıracak altyapı yatırımları, enerji yatırımları duracak  dahası eğitim ve sağlık bütçeleri ‘finansal istikrar’ uydurmacası ile kuşa dönecekti...

Oligarşinin eski ve yeni ‘oyuncakları’

Tabii bunlar olunca 2011 Genel Seçimleri’nde tek başına AK Parti iktidarı yerine, eskisi gibi koalisyon mecburiyeti sonucu çıkacaktı ve Türkiye oligarşisi eski ‘güzel’ günlerine dönecekti. Üstelik, artık deşifre olmuş, kullanım süresini aşmış, işledikleri cinayetler ortalığa dökülmüş Ergenekon Örgütü, eski bir ‘soğuk savaş’ mevtası olarak tasfiye edilmişti. Ergenekon Örgütü yerine kullanacakları örgüt de hazırdı. Bütün 12 Eylül kurumlarına bu örgüt yerleşmişti. Onlar sadece, gelecek ‘aciz’ koalisyon hükümetini bekliyor olacaklardı. 2002’den 2009’a kadar bir elin parmaklarından çok darbe planı yapan ama ellerine yüzlerine bulaştıran, bir o kadar da Erdoğan’a suikast planını açık eden kibirli aptallardan da böylece kurtulmuş olacaklardı. Ama böyle olmadı; 2008’de Erdoğan’ın ısrarı ve kapatma davasına tepki olarak gelen siyasi toparlanma, 2011’te çok daha güçlü bir iktidarı ona hediye etti.

2011 seçimleri ve yeni sermayenin sırrı

2011 seçimleri, bu anlamda, gerçek bir yol ayrımı oldu. Yeni Anayasa, çözüm süreci ve bu iki temel siyasi hedefi tamamlayacak, anti-tekel düzenlemeler, açık bir piyasa ekonomisinin kurumsal temellerinin atılması ve KOBİ’lere dayanan yeni bir ekonomik yol, Erdoğan’ın kafasındaki strateji idi. İktidar, bütün bu dönemde, yeni bir sermaye yapısını ortaya çıkarmak ve bu yapının da yeni Türkiye’yi sahiplenmesi için her türlü riski aldı. Şimdi seksen yıldır Türkiye’yi soyan, eli kanlı, katliamcı sermayenin, ‘siz nerden çıktınız açıklayın’ dediği sermaye bu sermayedir. Ve Sirkeci’den İkitelli’ye devleti soyarak palazlanan tekellerin kucağında gelen patronlar yoktur bu sermayenin arasında...

Erdoğan’ın yolu ya da B-C planları

Sonuçta, Erdoğan’ın yolu, 2012’de bir çelme yedi ama çabuk toparlandı. Merkez Bankası ve MİT bu toparlanmada çok önemli rol oynadı. Ve 2013’te çözüm süreci ile birlikte, Ortadoğu’da enerji oyununu bozacak hamleler hızla devreye girdi ve tabii şu an içinde olduğumuz kızılca kıyamet koptu. İkinci Ergenekon hızla uyuduğu yerden çıkarıldı. Bundan sonrasını biliyorsunuz... Şimdi S&P’nin, TÜSİAD’ı ve Paralel Ergenekon’u tamamlayan bu hamlesinden sonra ne yapılmalı deyeceksiniz. Çok açık... Erdoğan’ın 2008’de girdiği yolda hızlanmalı... Yani, demokratikleşme ve buna bağlı anti-tekel, piyasa dostu düzenlemeler, yine buna bağlı sanayi dostu reformlar... Rekabetçi bir piyasa ve yatırım ortamını iyileştirecek köklü yeni reform paketi... B ve C planları bu olmalı... Hemen...